Soru
“Kur’ân-ı Hakîmin herbir harfinin bir sevabı var, bir hasenedir.
Fazl-ı İlâhîden, o harflerin sevabı sünbüllenir, bazan on tane verir, bazan yetmiş, bazan yedi yüz (Âyetü’l-Kürsî harfleri gibi), bazan bin beş yüz...” Her zaman olabilir mi;
yoksa sadece mübarek gecelere mi has bu miktarlar?
Cevabımız
Değerli Kardeşimiz;
Aşağıda verilen bilgiler ve konuyla alakalı hadisler noktasından değerlendirdiğimizde bu sevapların özellikle belli günlere tahsis edildiğini, ancak her bir surede bu sevap ciheti bulunduğundan, kişinin gerek ihlası gerekse samimiyeti ve İslamiyet’e olan istinadı gözönüne alındığında, Cenab-ı Hakk’ın bu tesahuba bir mükafat olarak başka vakitte de bu ikramı yapması şanındandır. Bu sevap cihetinin mantığını da Bediüzzaman hazretleri aşağıdaki misalle gayet güzel bir şekilde ifade etmiştir.
"Hakikati şudur ki: Kur’ân-ı Hakîmin herbir harfinin bir sevabı var, bir hasenedir."
Fazl-ı İlâhîden, o harflerin sevabı sünbüllenir, bazan on tane verir, bazan yetmiş, bazan yedi yüz (Âyetü’l-Kürsî harfleri gibi), bazan bin beş yüz (Sûre-i İhlâsın harfleri gibi), bazan on bin (Leyle-i Beratta okunan âyetler ve makbul vakitlere tesadüf edenler gibi) ve bazan otuz bin (meselâ, haşhaş tohumunun kesreti misillü, Leyle-i Kadîrde okunan âyetler gibi). Ve “O gece bin aya mukabil” işaretiyle, bir harfinin o gecede otuz bin sevabı olur, anlaşılır.
İşte, Kur’ân-ı Hakîm, tezâuf-u sevabıyla beraber, elbette muvazeneye gelmez ve gelemiyor. Belki asıl sevabıyla, bazı surelerle muvazeneye gelebilir. Meselâ, içinde mısır ekilmiş bir tarla farz edelim ki, bin tane ekilmiş. Bazı habbeleri yedi sünbül vermiş farz etsek, herbir sünbülde yüzer dane olmuşsa, o vakit tek bir habbe, bütün tarlanın iki sülüsüne mukabil oluyor. Meselâ birisi de on sünbül vermiş, herbirinde iki yüz dane vermiş.
O vakit bir tek habbe, asıl tarladaki habbelerin iki misli kadardır. Ve hâkezâ, kıyas et. Şimdi, Kur’ân-ı Hakîmi, nuranî, mukaddes bir mezraa-i semâviye tasavvur ediyoruz. İşte, herbir harfi, asıl sevabıyla birer habbe hükmündedir. Onların sünbülleri nazara alınmayacak. Sûre-i Yâsin, İhlâs, Fâtiha, Kul Yâ Eyyühe’l-Kâfirûn, İzâ Zülzileti’l-Ardu gibi, sair faziletlerine dair rivâyet edilen sûre ve âyetlerle muvazene edilebilir. Meselâ, Kur’ân-ı Hakîmin üç yüz bin altı yüz yirmi harfi olduğundan, Sûre-i İhlâs, Besmeleyle beraber altmış dokuzdur. Üç defa altmış dokuz, iki yüz yedi harftir. Demek, Sûre-i İhlâsın herbir harfinin haseneleri bin beş yüze yakındır….” (1)
(1) Sözler, Yirmi dördüncü Söz