Avf b. Mail el-Eşcai (ra) anlatıyor:
Biz yedi veya sekiz ya da dokuz arkadaş Rasulullah’ın (sav) yanında idik. Rasulullah (as) bize:
“ALLAH’ın Rasulüne biat etmez misiniz?” dedi. Bunun üzerine biz ellerimizi açarak:
“Biz sana biat etmiştik ya RasulALLAH (daha) neye biat edeceğiz?” dedik. Rasulullah da (as)
“ALLAH’a kulluk edeceğinize, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacağınıza, beş vakit namazı kılacağınıza, (başınızdakiler hayırla emrettiğinde) itaat edeceğinize -ve işitemediğimiz bir kelime söylediktem sonra- başkalarından hiçbir şey istemeyeceğinize biat edeceksiniz” buyurdular. (Biz de bu hususlarda kendisine biat ettik.)
Bundan sonra burada biat eden arkadaşlardan bazılarını gördüm; birinin kamçısı yere düşse, hiçbir kimseden “şunu bana ver” diye istemezlerdi. (Müslim, Zekat, 108; …)
Hadisten çıkan netice: Tasavvufta biat (inabe ve intisap) ve mürşidin bazı hususlarda özel biat alması.
Sufiler arasında biat devam etmektedir. Bu ahid (söz verme), dinin hükümlerine devamlı uyma, zahiri ve batıni amellere önem verme şeklinde olur. Buna sufiler genellikle biat-ı tarikat derler.
Bazı zahir ehli, bu biatın Hz. Peygamber’den (as) menkul olmadığını dolayısıyla bidat olduğunu söylemektedirler. Onlar, “Peygamberimiz (as) sadece kafirler için İslam’a girme biatı ve müslümanlar için de cihad biatı yapıyordu” diyorlar. Halbuki bu hadis, muhataplara bakarsak, bu tür biatın müslümanlar için mutlaka gerekli olduğuna açıkça delalet etmektedir.
Sonuç olarak bu biat, sadece cihad için değil, aksine hadisin delaletinden de anlaşıldığı üzere amellere devam etmeye önem vermek için yapılmıştır.
Hadisten çıkan diğer bir netice: Özel bir durumdan dolayı gizli talim verme.
Pekçok şeyhin müridlerine halvette gizli talim verme adeti vardır. Bunu bazan özel bir sebepten dolayı yaparlar. O hususu herkesin anlaması mümkün olmadığı için onu açıkça söylemekte halkın fitneye ve yanlış anlayışlara düşme endişesi vardır. Bundan dolayı şeyhler böyle bir metot uygularlar. Bazan bunun sebebi başka özel bir husus da olabilir. Talimin gizli yapılması, müridin kalbinde ve ruh dünyasında daha önemli bir tesir meydana getirir.
Bunun bir diğer faydası da şudur: Belirli bir seviyeye çıkmayan diğer müridler, kendi hal ve durumlarına faydalı olmayacak olan o özel konuyu öğrenmek için istek ve hırs göstermesinler. Görüldüğü gibi yukarıdaki hadiste bu adetin delili vardır. Çünkü Hz. Peygamber (as) bazı emirleri gizli ve özel bir şekilde ferman buyurmuşlardır.
Ayrıca arzetmeye çalıştığımız maslahatlardan başka, özel olarak talim edilen konunun, herkese vacip olmadığı da anlaşılmaktadır. Çünkü vacip olan emirlerin herkese bildirilmesi gerekir.
Netice olarak bu hadisten, bir maslahattan dolayı bazı şeyleri gizlice talim etmenin mümkün ve caiz olduğu sabit olmuştur.
Hadisten çıkan bir diğer netice: Şeyhin emirlerine uyma hususunda çok titiz davranmak.
Müridlerin çoğu, alışkanlık olarak mürşidin emirlerini kabul etme ve yerine getirme hususunda o kadar titiz davranırlar ki, manaya dikkat etmekle beraber, zahir lafızlara da çok önem verirler. İşte yukarıdaki hadis, bunun delilidir. Hadis-i şerifte geçen başkasından bir şey istemeyi menetmenin amacı, herhangi bir şeyin başka birisinden kendi menfaati için arzu edilmemesidir. Yoksa, herhangi bir iş için yardım istemeyi yasaklamak değildir. Hadisteki karinelerden bu ihtimal anlaşılmamaktadır. Fakat hadisteki lafızdan, sahabe-i kiramın kendi işleriyle alakalı istekte bulunma hususunda çok ihtiyatlı davrandıkları anlaşılmaktadır.
Başka bir hadiste şöyle geçer: Hz. Peygamber (as) hutbe esnasında “Oturun” buyurdu. Bir sahabi kapıdan giriyordu, hemen mescide girmeden olduğu yere oturuverdi. (Ebu Davud, Salat, 226) Halbuki Peygamber Efendimizin (as) amacı “içeriye girerek münasip bir yere oturun, ayakta durmayın” idi. Durum böyle olunca emir ve ifadelerin maksatlarına olduğu gibi zahirlerine de önem verip dikkat etmek, şeyhe hürmet ve saygı göstermenin bir parçasıdır. Bu sevgi ve saygı batıni durum ifade eden çok önemli bir alamettir.