Allahü teâlâ, dünyayı, zahmet, sıkıntı yeri olarak yaratmıştır. Burada her şey, belli bir sebebe bağlı olarak verilmektedir. Bu sebeplere yapışmayan ve bu sebeplerin getirdiği sıkıntılara, zahmetlere katlanmayan, arzu ettiği nimete kavuşamaz. Âlim olmak isteyen, ilim öğrenmenin sebeplerine yapışmaz ve bu sebeplerin getirdiği sıkıntılara, zahmetlere katlanmazsa, cehaletten kurtulamaz. Her nimet, bir külfet karşılığıdır. Zahmet çekilmeden, nimete kavuşulamaz.
Allahü teâlânın âdet-i ilahiyyesine uymadan, sebeplere yapışmadan, çalışmadan dua etmek bile, Allahü teâlâdan mucize istemek demektir ki, caiz değildir. Dinimiz hem çalışmayı, sebebe yapışmayı, zahmet çekmeyi ve hem de dua etmeyi bildirmektedir. Önce sebebe yapışmak, sonra dua etmek lazımdır. Zira Peygamber efendimiz; (Çalışmadan dua eden, silahsız harbe giden gibidir) buyurmuşlardır.
Allahü teâlânın, insanlara gönderdiği Peygamberler, Peygamber olmalarına rağmen, emredilen sebeplere yapıştılar, sıkıntılara katlandılar, zahmetler çektiler. Mesela Eyyub aleyhisselam Şam civarında yaşayan insanlara Peygamber olarak gönderilmişti. Onları Allahü teâlâya iman ve ibadet etmeye çağırdı. Bu uğurda pek çok zahmet çekti. Sonra malı, evladı ve bedeni ile imtihan edildi. Eyyub aleyhisselam çok büyük sıkıntılara göğüs gerdi. Sabrı, kullukta kusur etmeyip şikayette bulunmayışı ve başka güzel vasıfları ile ibadet ehline ve akıl sahiplerine örnek oldu.
Hiçbir şey yapmadan, çalışmadan, zahmet çekmeden, öğrenmeden ve bilmeden yan gelip ve ağzını havaya açarak kısmetini beklemek, İslamiyet’te yoktur. Böyle yapmak büyük günahtır. Allahü teâlâ Necm suresinin otuz dokuzuncu âyetinde mealen; (İnsana [ahirette] ancak dünyada çalışarak [ihlas ile] yaptığı işler fayda verir) buyurmuştur.
Bir işin zahmeti ne kadar çoksa, rahmeti de o kadar çoktur. İbadet yapmanın da bir çok zahmeti vardır. Bu zahmete katlanan, sonsuz nimetlere kavuşacaktır. Zaten ibadetten maksat da, zahmet ve güçlük çekmektir ki, bu da nefs ile düşmanlıktır. Hazret-i Ali; “Uğraşmadan, çalışmadan Cennete kavuşacağını zanneden kimse, hayale kapılıyor. Çalışarak kavuşacağım diyenin de kendini yorması, ibadet meşakkatlerini yüklenmesi lazımdır” buyurmuştur.
Seyyid Ebü'l-Vefa hazretleri buyuruyor ki: "Her kim mevlasına kavuşmak isterse, yolunun üstünde kendisini bekleyen zahmet ve meşakkatlere sabredip, göğüs germelidir. Mesela keten bitkisi, zahmet ve meşakkatlere sabredip göğüs gerer, sonunda da kağıt olur, üzerine Allahü teâlânın ismi yazılır. Muazzez ve mükerrem olur. Allahü teâlânın isminin azizliğini ve bereketini görmez misin ki; keten önce toprağın altına hapsolunur. Sonra yeryüzüne çıkıp büyüdükten sonra koparılır, vatanından olur. Ayrıca gurbet acısı çeker. Sıcağa bırakılır, güneşin hararetinde kalır, dövülür ve posası ayrılır. Sonra daha temiz hâle gelmesi için tarağın dişlerinden geçirilir. Eğrilir, bükülür, en sonunda ibrişim gibi olup, insan eliyle kumaş yapılır.
Bütün bunlar oluncaya kadar, haddi ve hesabı olmayan eziyet çeker, meşakkatlere katlanır. Burada da kibirli olduğu sürede, o kibir gidinceye kadar sıkılır. Bu elemden parça parça olup, lüzumsuz oluncaya kadar kurtuluş yoktur. Lüzumsuz olunca da çöplüğe atılır. Ayaklar altında sürünür. Kağıt imal edicisi onu o halde yerlerde sürünürken görür ve kağıt yapmak için alır. Temizce yıkadıktan sonra, yepyeni, bembeyaz, pırıl pırıl kağıt yapar. Kağıdın üzerine Allahü teâlânın ismi, Kur'an-ı kerim, hadis-i şerif yazılır. Keten, öyle hadsiz ve hesapsız eziyet ve meşakkatler çeker ki, anlatmakla bitirilemez.
İşte bunda olduğu gibi, talebenin hocasına nispeti de böyledir. Keten o kadar zahmet ve meşakkat yüzü gördükten sonra kağıt olup, üzerine yazı yazılarak nasıl değeri artıp ellerde dolaşıyorsa, talebe de zahmet ve meşakkatler çekerek, o yollardan geçtikten sonra aziz olup, derecesi yükselir."
İmam-ı Gazali hazretleri, kendi nefsine hitaben buyuruyor ki: “Ey nefsim; belki inandığını fakat sıkıntıya gelemeyeceğini söyleyeceksin. Fazla sıkıntıya dayanamayanların, az bir zahmetle bu sıkıntıyı önlemeleri lazım geldiğini, Cehennem azabından kurtulmak için, dünyada zahmete katlanmanın farz olduğunu, demek ki bilmiyorsun. Bugün dünyanın bir miktar zahmetine dayanamazsan, yarın Cehennem azabına ve ahiretteki zillet ve alçaklığa ve kovulmaya nasıl dayanacaksın!”
Netice olarak Peygamber efendimizin bir Sahabiye buyurduğu gibi: (Dünya için, dünyada kalacağın kadar çalış! Ahiret için, orada sonsuz kalacağına göre çalış! Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar itaat et! Cehenneme dayanabileceğin kadar günah işle!)
|