islamgezginleri
hos geldiniz lütfen üye olunuz

islamgezginleri
hos geldiniz lütfen üye olunuz

islamgezginleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

islamgezginleri


 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
En son konular
» EN ESKİ VE EN GUVENİLİR
01 - 004 - Müellifin Önsözü Icon_minitimeCuma Şub. 10, 2017 9:51 am tarafından furkan54

» EN ESKİ VE EN GUVENİLİR
01 - 004 - Müellifin Önsözü Icon_minitimeCuma Şub. 10, 2017 9:49 am tarafından furkan54

» Allah Kötülüğü De İyiliği De Murad Eder
01 - 004 - Müellifin Önsözü Icon_minitimePaz Ocak 20, 2013 8:10 pm tarafından Selsebil

» Allah Her Şeyi Önceden Yazı İle Yaratır
01 - 004 - Müellifin Önsözü Icon_minitimePaz Ocak 20, 2013 8:09 pm tarafından Selsebil

» Nefsin mertebeleri
01 - 004 - Müellifin Önsözü Icon_minitimePaz Ocak 20, 2013 8:05 pm tarafından Selsebil

» İnsanda bir kemik hariç hepsi çürür
01 - 004 - Müellifin Önsözü Icon_minitimeÇarş. Ara. 26, 2012 8:41 pm tarafından Selsebil

» ----İnsan----
01 - 004 - Müellifin Önsözü Icon_minitimeÇarş. Ara. 26, 2012 8:21 pm tarafından Selsebil

» Kalbin Manevi Halleri
01 - 004 - Müellifin Önsözü Icon_minitimeÇarş. Ara. 26, 2012 7:58 pm tarafından Selsebil

Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Mayıs 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  
TakvimTakvim
ONLİNE HAC REHBERİ
3D MEKANLAR

 

 01 - 004 - Müellifin Önsözü

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Muhamed Dolaku
Destekleyen Üye
Destekleyen Üye
Muhamed Dolaku


Lakap : Dolaku
Rep Gücü : 2475

01 - 004 - Müellifin Önsözü Empty
MesajKonu: 01 - 004 - Müellifin Önsözü   01 - 004 - Müellifin Önsözü Icon_minitimePerş. Nis. 26, 2012 10:37 pm

Müellifin Önsözü


Evvel ve âhir, bâtın ve zahir, her şeyi bilen, kendisinden önce hiçbir şeyin bulunmadığı ilk, kendisinden sonra hiç bir şeyin olmayacağı son, kendisinden üst hiçbir şeyin bulunmayacağı zahir, kendisinden geride hiçbir şeyin bulunmayacağı bâtın, devamlı surette kemâl sıfatlarıyla muttasıf olarak mevcudiyeti süren ezeli ve kadîm; aralıksız, inkitasız, zevalsiz bir surette sonsuza dek baki ve sermedi olarak varlığı devam edecek; siyah karıncanın zifiri karanlık gecede sessiz kaya üzerindeki yürüyüşünü bilmekte, kumların sayısını bilmekte, yüce, ulu ve her şeyi yaratıp bir ölçü ile takdir edici, gökleri sütunsuz olarak yükseltmiş, semaları çiçek gibi parlak yıldızlarla süslemiş, semalarda yıldızları kandil kılmış, Ay'ı parlak ışıklar saçıcı yapmış, bunların üstünde de göğü kubbe gibi yuvarlak, geniş ve yüksek bir şekilde yaratmış, sütunları yüce Arş-ı A'la'yı yaratmış olan Allah'a hamdolsun.

O Arş-ı A'la ki, kıymetli melekler onu taşırlar. Kerrübiyûn melekleri onu kuşatırlar. Allah'ın salat-ü selâmı onların üstüne olsun. O meleklerin, takdis ve tazim sesleri yükselir. Aynı şekilde göklerin her tarafı, meleklerle dopdoludur. Onlardan her gün 70.000 melek, dördüncü kattaki Beytü'l-Ma'mur'a gelip orayı ziyaret ederler. Gittikten sonra oraya dönmek için tekrar sıra kendilerine gelmez. Onların, en son olarak içinde bulundukları hâl, tehlil, tahmid, tekbir, salat ve teslimdir.

Cenâb-ı Allah, yeryüzünü mahlukat için suların dalgaları üzerine koymuştur. Gökleri yaratmadan önce yeryüzüne, sabit dağlar yerleştirmiştir. Orayı bereketli kılmış, arayanlar için yeryüzünde gıdaların normal olarak dört gün (dört mevsim) içinde yetiştirilmesi kânununu koymuştur. Oraya, her çiftten iki şeyi yerleştirmiştir. Bunu da akıllılar için bir delil kılmıştır. Yazlarında ve loşlarında kulların ihtiyaç duydukları ner şeyi, her hayvanı yeryüzünde onlara ihsan etmiştir.

İnsanoğlu, kendisinden söz edilmeyen, hiçbir şey değilken onu yaratmaya çamurdan başlamış, sonra onun neslinin devamını sağlam bir yerde (rahimde), değersiz bir su ile (döl suyu ile) devam ettirmiş, onu gören ve işiten bir varlık haline getirmiştir. O varlığı, eğitim ve öğretimle şer ellendirmiş tir. İnsanlığın babası Adem (a.s.)'i kendi mübarek eliyle yaratmış, onun bedenine şekil vermiş, bedenine kendi ruhundan üfle-miş, melekleri ona secde ettirmiş, eşi ve insanlığın annesi Havva'yı onun vücudundan yaratmış, ona eş kılmış, ikisini Cennet'te barındırmış, üzerlerine nimetlerini yağdırmış, sonra kendi bilgeliğinin ezeldeki bir gereği olarak yaratıp yei-yüzüne yaymış, onları kendi yüce kudreti ile hükümdarlar, halk tabakası, zengin, yoksul, köle, efendi, cariye, hanım şeklinde çeşitli kısımlara ayırmış ve yeryüzünün enine boyuna her tarafma yerleştirmiş, onları birbirinin ardısıra gelen halefler yapmış; bunu kıyamet gününe, hesap zamanına ve ilim-bilgelik sahibi olan yüce zatının huzuruna çıkanncaya kadar da devam ettirecektir- Kullarına çeşitli memleketleri, ihtiyaca göre irili ufaklı şehir ve kasabalara bölen nehirleri emre amade kılmış, onlar için kuyular ve pınarlar fışkırtmış, bulutlar vasıtasıyla üzerlerine yağmurlar yağdırmış, böylece onlara çeşitli ekin ve ürünleri bitirmiştir. Lisan-ı hal ve sözleri ile diledikleri her şeyi onlara bahsetmiştir: «Allah'ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu insan pek zalim ve çok nankördür.» (ibrahîm, 34.)

Allah, kerem sahibi, ulu, yüce ve yumuşak huylu olup noksanlıklardan münezzehtir. Kendilerini yaratıp rızıklandırdıktan, yollarını kolaylaştırdıktan ve onlara lisan bahşettikten sonra kullarına ihsan ettiği nimetlerinin en büyüğü, peygamberlerini göndermiş ve kitaplarını indirmiş olmasıdır. Bu kitaplar, onlara ilahî helal ve haramları, haber ve hükümleri açıklarlar. Dünya ve ahiretle ilgili her türlü detayı, kıyamete kadar onlara beyan ederler.

Mutlu kimse, haberleri tasdik ve teslimiyetle, emirlere boyun eğmekle, yasakları da Rabbini tazim etmekle kabul eden ve ebedi nimeti elde eden kimsedir. Zakkum ve kaynamış su yedirilip içirilen, elem verici azaba maruz bırakılan Cehennem de, yal ani ayıcıların makamında bulunmaktan uzak duran kimsedir.

Yüce zatına, kadim saltanatına ve mübarek zatına yaraşırcasma Allah'a, göklerle yeri dolduran mübarek, hoş ve çok hamd-ü senalarda bulunurum. Bu hamd-ü senalar, sonsuza dek, kıyamet gününe kadar devam edecektir. Her anda ve her saatte bu hamdimi devam ettireceğim, Kendisinden başka ilah bulunmayan, ortağı olmayan, çocuğu ve atası bulunmayan, eşsiz, benzersiz, vezirsiz, müşavirsiz, zevcesiz, denksiz olan Allah'ın varlığına ve birliğine şahadet ederim.

Muhammed'in de O'nun kulu, elçisi, sevgilisi ve dostu olduğuna şahadet ederim. Muhammed, Arab-ı Aribe'nin hülasasından seçilmiş olup peygamberlerin son halkasını teşkil etmektedir. İnsanın, kana kana su içebileceği büyük Kevser havuzunun ve kıyamet gününde en büyük şefaat makamının sahibidir. Allah 'm Makam-ı Mahmud'a göndereceği livau'1-hamd sancağının taşıyıcısı dır. Muhammed (s.a.v.), İbrahim (a s.) de dahil olmak üzere bütün peygamberler ve mürsellerin imreneceği bir makama sahip olacaktır. Ona, salat-ü selâmların en yükseği, en şereflisi, en temizi, en yücesi olsun. Allah, onun parlak yüzlü, âlicenâb, lider ve kutub şahsiyetler olan, peygamberlerden sonra âlemin hülasası olan ashabının tamamından razı olsun. Bu ilahi rıza da; karanlığın ışığa karıştığı (gece ile gündüzün devam ettiği), ezanlar okunduğu ve gündüz aydınlığının gecenin zifiri karanlığını sildiği sürece devam etsin.

İmdi bu kitapta, Allah'ın yardımı ve başarısı ile mahlukatm yaratılışının başlangıcından; Arş'm, Kürsü'nün, semâvatm, yerlerin, bunlar içinde mevcud olan şeylerin, bunların arasındaki meleklerle cin ve şeytanların yaratılışından, Adem peygamberin yaratılış keyfiyetinden, peygamberlerin kıssalarından, peygamberliğin Efendimiz Muhammed (s.a.v.)'e ulaşmasına kadar ki İsrailoğullan zamanında ve cahiliye gün-leıinde cereyan eden hadiselerden bahsedeceğim. Hz. Peygamberin si-retini de, susamış gönüllere su serpecek ve hasta gönüllerdeki marazı giderecek şekilde anlatmaya çalışacağım.

Bundan sonra da zamanımıza kadar devam eden hadiselerden, fitnelerden, savaşlardan, kıyamet alametlerinden, ölüm sonrası dirilişten, mezarlardan çıkıştan, kıyametin korkunç hallerinden, kıyamet gününün evsafından, o günde meydana gelecek korkunç hadiselerden, Ce-hennem'in evsafından, Cennetlerin niteliklerinden, oralardaki güzel şeylerden ve diğer hususlardan bahsedeceğim.

Bu konularla ilgili kitab, sünnet, eser ve âlimler nezdinde menkul bulunan haberlerden nakiller yapacağım. O âlimler ki, peygamberlerin mirasçılarıdırlar. Muhammed Mustafa (s.a.v.)'nın nübüvvet kandilinden nur ve ışık almışlardır. Nübüvvet kandilini getiren Muhammed Mustafa'ya salat-ü selâmların en faziletlisi olsun.

Biz, israîliyat haberlerinden, ancak Allah'ın kitabına ve Rasûlü'nün sünnetine muhalif olmayıp, şeriat sahibi tarafından nakline izin verilenleri nakledeceğiz ki, bunlar da ne yalanlanan ne de doğrulanan israiliyat haberleridir. Bunlar da bizce muhtasar olan hususlar, ayrıntılı bir şekilde açıklanmaktadır. Ya da belirsiz hususlar, belirginlik kazanacaktır. Gerçi bunları belirlemede de fazla bir fayda yoktur, ancak biz ihtiyaç duyduğumuzdan veya delil saydığımızdan değil de kokuyu süslemek bakımından bu haberlere başvuracağız. Aslında dayanılacak yer, Allah'ın kitabı ile Rasûlullah'm sünnetidir. Sünnetten de nakli sahih veya hasen olanları nakledeceğiz. Zayıf olanlara da dikkat Çekeceğiz. Yardımına başvurulacak ve kendisine dayanılacak olan yegâne zat, yüce Allah'tır. Güç ve kuvvet sahibi ancak yüce Allah'tır. O yücedir, güçlüdür, hikmet sahibidir, uludur.

Yüce Allah, kitabında şöyle buyurmuştur:

«Ey Muhammedi Geçmiş olayları sana böyle anlatırız. Katımızdan sana da bir kitab gönderdik.» (Ta-hâ, 99.) Cenâb-ı Allah,peygamberine geçmişteki mahrukatın haberlerini, mazide kalan ümmetlerin durumlan-m,dostlarma ne yaptığını, düşmanlarının başına da neler getirdiğini anlatmıştır. Rasûlullah (s.a.v.) da bütün bunları, kendi ümmetine sadra şifa-verecek şekilde açıklamıştır. Her bölümde, Rasûlullah (s.a.v.)'dan o bölümle ilgili olarak gelen hadisleri, konuyla ilgili ayetleri zikrettikten sonra nakledeceğiz. Ancak bunlardan da ihtiyaç duyduklarımızı nakledecek, öğrenilmesine lüzum olmayan şeyleri terkedeceğiz. İşi, kısa tutacak ve bizce muvafık olan şeylerdeki gerçeği vuzuha kavuşturacağız. İnkar ile karşılanan ve bize muhalif olan şeyleri de beyan edeceğiz.

Şimdi Buharî'nin sahih adlı eserinde Amr b. As'tan yaptığı, şu rivayete gelelim: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:

«Bir ayet de olsa onu benden nakledin. îsrailoğullarmdan da haberler nakledin. Bunda bir sakınca yoktur. Benden hadis nakledin ancak bana yalan isnad etmeyin. Her kim kasıtlı olarak bana yalan isnad ederse, ateşteki yerini hazırlasın.»

Bu hadiste naklinde salanca görülmeyen israiliyat haberleri; doğrulanmasına ya da yalanlanmasına bizim nezdimizde herhangi bir sebep bulunmayan israiliyat haberleridir ki, ibret almak maksadıyla bunların rivayeti caizdir. Kitabımızda kullandığımız israiliyat haberleri de bu türdendir. Şeriatımızın doğruluğuna şahitlik ettiği israiliyat haberlerine gelince, bizdeki deliller ve haberler, bunları kullanmamıza ihtiyaç bırakmamaktadır. Şeriatımızın, bâtıllığma şahidlik ettiği israiliyat haberlerine gelince bunlar, zaten reddedilmiştir. Hikaye edilmeleri caiz değildir. Ancak inkar ve iptal maksadıyla nakledilebilirler. Hamdü senaya layık ve noksanlıklardan münezzeh bulunan yüce Allah, bizi Muhammed (s.a.v.) sayesinde diğer şeriatlere muhtaç olmaktan ve Kur'ân-ı Kerim sayesinde de diğer kitaplara muhtaç olmaktan kurtardığına göre İsrailoğullarımn yalan, yanlış, uyduruk, muharref, değiştirilmiş ve tağyir edilmiş haberlerine göz atacak ve bunları kullanacak değiliz. Kaldı ki israiliyat haberlerinin tamamı, neshedihniş ve değiştirilmiştir. Kendisine ihtiyaç duyulan haberleri Peygamberimiz bize açıklamış, şerh etmiş, izah etmiştir. Bunu bilen bilmiş, bilmeyen bilme-miştir. Nitekim Ebu Talip oğlu Ali de şöyle.demiştir:

"Allah'ın kitabı... onda sizden öncekilerin haberi, sizden sonrakilerin de haberi, aranızdaki ihtilafların kesin çözümü vardır. O bir hükümdür. Şaka götürür yam yoktur. Allah, bir zorbadan korkarak onu terke-den kimseyi helak eder. O'ndan başka şeyde hidayeti arayan kimseyi de Allah sapıklığa sürükler."

Ebu Zer (r.a.) de şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.v.) vefat ettiğinde, uçan kuş hakkında dahi bize bilgi vermiştir."

"Kitabu Bed'il-Halk" adlı bölümde Buharî, Tarık b. Şihab'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: Hattab oğlu Ömer'in şöyle dediğini işittim: Rasûlullah (s.a.v.) bir ara yanımızda iken kalktı ve bize yaratılışın başlangıcından bahsetti. Her şeyi anlattı. Öyle ki cennetlikler yerlerine, cehennemlikler de yerlerine girdiler. Ezberleyen ezberledi, unutan da unuttu.

İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Zeyd el-Ensârî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.) bize sabah namazını kıldırdı, sonra minbere çıktı, bize hutbe irad etti, konuşmasını öğle vaktine kadar devam ettirdi. Minberden indi, öğle namazını kıldırdı. Sonra yine minbere çıktı, ikindiye kadar konuşmasını sürdürdü. Minberden indi. İkindi namazını kıldırdı, sonra yine minbere çıktı, Güneş batmcaya kadar konuşmasını sürdürdü. Olmuş ve olacak şeyleri bize anlattı, bize Öğretti ve hafızamıza yerleştirdi.»

Fasıl

Yüce Allah, kutsal kitabında şöyle buyurmuştur:

«Allah, her şeyin yaratanıdır. O her şeye vekildir.» (ez-Zümer, 62.)

Kendisinden başka her şey, Allah'ın yaratığıdır. O, onların Rabbi-dir, onların işlerini yürütendir. O şeyler de, daha önce yok iken sonradan yaratıldılar. Ortada yokken meydana geldiler. Göklerden toprağa kadar bütün yaratıkların üzerinde örtü gibi duran Arş in, onun altında bulunan canlı cansız herşeyrn yaratıcısı Allah'tır. O şeyler de O'nun yaratıkları, mülkü ve kullarıdırlar. O'nun güç, satvet, tasarruf ve iradesinin altındadırlar.

«Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a hükmeden yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O'dur. Nerede olursanız olun O, sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.» (el-Hadîd, 4.)

Zaten hiç bir Müslümanm da bu hususta şüphesi bulunmadığı gibi bütün âlimler, Cenâb-ı Allah'ın göklerle yeri ve ikisi arasında bulunan şeyleri altı günde yaratmış olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de buna açıkça delâlet etmektedir. Ancak âlimler, Kur'ân-ı Kerîm'in bu ayetinde sözü edilen günlerin, yaşadığımız günler gibi mi yoksa bizim saydığımız zamana göre her biri 1000 senelik bir zaman mı olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Tefsirimizde de açıkladığımız gibi bu hususta, iki görüş ileri sürmüşlerdir. "Yine âlimler, göklerle yerin yaratılmasından önce yaratılmış olan başka bir şeyin olup olmadığı hususunda ihtilafa düşmüşlerdir. Kelamcılardan bir grup, göklerden ve yerlerden önce hiç bir şeyin mevcut olmadığını ve göklerle yerin salt yokluktan yaratıldıklarını iddia etmişlerdir. Diğerleri ise, göklerle yerin yaratılmasından önce başka yaratıkların mevcut olduğunu ifade ederek görüşlerini teyit etmek için şu ayet-i kerimeyi ileri sürmüşlerdir:

«Arşı su üzerinde iken, hanginin daha güzel iş işleyeceğini ortaya koymak için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur.» (Hûd, 7.)

İleriki sayfalarda da nakledileceği gibi Ümran b. Husayn'm rivayet ettiği bir hadiste şöyle denilmektedir:

«Allah vardır. O ndan önce hiç bir şey yoktu. Arş'ı da su üzerinde idi. Zikirde her şeyi yazdı, sonra da gökleri ve yeri yarattı.»

İmam Ahmed b. Hanbei, Veki b. Huds'un şöyle dediğini rivayet etmiştir: Amcam Ebu Rezin Lakit b. Amir el-Ukaylî, Rasûlullah (s.a.v.)'a şöyle bir soru sordu:

- Ya Rasûlallah, göklerle yer yaratılmadan önce Rabbimiz neredeydi?

Rasûlullah buyurdu ki:

- Altında hava, üstünde hava bulunan bir bulutta idi. Sonra Arş'mı su üzerinde yarattı.

Alimler, Cenâb-ı Allah'ın önce neyi yarattığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları önce kalemi, sonra diğer eşyayı yarattığını söylemişlerdir. İbn Cerir ile İbn Cevzî ve diğerleri bu görüşü benimsemişlerdir. İbn Cerir'e göre kalemi yarattıktan sonra ince bulut tabakalarını yaratmıştır. Bu görüşte olanlar, İmam Ahmed b. Hanbel ile Ebu Davud ve Tirmizî'nin Ubade b. Samit'ten naklettikleri şu hadisi delil olarak ileri sürmüşlerdir: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:

«Allah'ın yarattığı ilk şey kalemdir. Sonra kaleme dedi İd: «Yaz», işte o anda, kıyamet gününe kadar olacak şeyler kalemle yazıldı.» Hafız Ebu Ala el-Hemedânî'nin naklettiğine göre cumhur-u ulema şu görüştedir: «Arş'ı A'la, kalemden önce yaratılmıştır. İbn Cerir'in Dahhak tariki ile İbn Abbas'tan naklettiği rivayet budur. Nitekim Sahih adlı eserinde Müslim'in rivayet ettiği hadis de bu görüşü teyid etmektedir. Müslim, Abdullah b. Amr b. As'tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Allah, göklerle yeri yaratmadan 50.000 sene önce yaratıkların kaderini yazdı. Arş'ı da su üzerinde idi.» Bu hadis de kaderin yazılmasının, Arş'm yaratılmasından sonra olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla kaderleri yazan kalemin yaratılmasından önce de Arş'in yaratılmış olduğu sabit olmaktadır ki cumhur-u ulema da bu görüştedir. Öyleyse hadisteki "kalemin ilk yaratık olduğu" şeklindeki ifadeyi, "kalemin bu âlemdeki ilk yaratık olduğu" tarzında anlamak gerekir. Buharî'niıı İmran b. Hu-sayn'dan naklettiği şu rivayet de bu görüşü teyid etmektedir: Yemenliler, Rasûlullah (s.a.v.)'a dediler ki:

Sana, dinimizi öğrenmek ve şu yaratılışın evvelini sormak için geldik.

Rasûlullah (s.a.v.) da onlara şöyle cevap verdi:

«Allah vardı, ondan önce hiç birşey yoktu.»

Başka bir rivayete göre ise, "O'nunla beraber birşey yoktu." denilmiştir. "O'ndan başka bir şey yoktu", şeklinde de bir rivayet vardır. Hz. Peygamber, yukarıdaki hadisin devamında da şöyle demiştir: «O zaman Allah'ın Arş'ı su üzerinde idi. Zikirde de her şeyi yazdı. Sonra gökleri ve yeri yarattı.»

Yemenliler, göklerle yerin yaratılışının başlangıcını Rasûlullah (s.a.v.)'a sordular, bu yüzden ona: «Bu işin evvelini sana sormaya geldik.» dediler. Rasûlullah da sadece sorularını cevapladı, Arşın yaratılışım onlara anlatmadı. İbn Cerir'in ifadesine göre ise başkaları şöyle demişlerdir:

«Aksine Cenâb-ı Allah, Arş'tan önce suyu yarattı.»

Süddî, Rasûlullah in ashabından bazılarının şöyle dediklerini rivayet etmiştir:

"Allah'ın Arş'ı su üzerinde idi. Suyu yaratmadan önce başka bir şeyi yaratmış değildir."

İbn Cerir, Muhammed b. îshak'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Aziz ve Celil olan Allah'ın ilk yarattığı şey, aydınlık ve karanlıktır, sonra bunları birbirinden ayırdı. Karanlığı, zifiri karanlık bir gece haline getirdi, aydınlığı da gözle görülen ışıklı bir gündüz haline getirdi."

İbn Cerir, bazılarının şöyle dediklerini nakletmiştir: «Rabbimizin kalemden sonra yarattığı şey Kürsü'dür. Kürsüyü yarattıktan sonra da Arşı yaratmıştır. Ondan sonra hava ve karanlığı, daha sonra da suyu yaratmış, Arşını da su üzerine koymuştur.» Doğruyu, noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah daha iyi bilir.

Fasıl

Arş ve Kürsü'nün yaratılmasına dair nakillerdir.

Yüce Allah buyurdu ki: «Arş sahibi, varlıkların en yücesi olan Allah.» (el-Gâfir.15.)

«Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O, yüce Arşın Rabbidir.» (ei-Mü'minûn, ııe.)

«O'ndan başka tanrı yoktur O, ulu Arş'm sahibidir.» (el-Mu'minûn, 86.)

«Yüce Arşın sahibi, çok seven, bağışlayan O'dur.» (el-Bürûc, 14-15.)

«Rahman, Arş'a hükmetmektedir.» (Tâ-hâ, 5.)

«Sonra Arş'a hükmetti.» (er-Râ'd, 2.)

«Arş'ı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek teşbih ederler, O'na inanırlar. Mü'minler için; «Rabbimiz! İlmin ve rahmetin her şeyi içine almıştır. Tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla, onları Cehennem'in azabından koru.» diye bağışlanma dilerler.» (el-Gâfîr, 7.)

«O gün Rabbinin Arşını onlardan başka sekiz tanesi yüklenir.» (el-Hâkka, 17.)

«Melekleri, Arşın etrafını çevirmiş oldukları halde, Rablerini hamd ile överken görürsün. Artık insanların aralarında adaletle hükm olunmuştur: «Övgü, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.» denir.» (ez-Zumer, 75.)

Sıkıntıdan kurtulup genişliğe kavuşmak için sahih hadiste şöyle bir dua varid olmuştur:

«Kendisinden başka ilâh bulunmayan ulu ve hilim sahibi Allah'tır, kendisinden başka ilâh bulunmayan Arş in Rabbi olan Allah'tır. Kendisinden başka ilâh bulunmayan göklerle yerin sahibi Allah'tır. O, ulu Arş in Rabbidir.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Abbas b. Abdülmuttalib'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

Bathâ'da Rasûlullah (s.a.v.)'la beraber oturmaktaydık. Üzerimizden bir bulut geçti. Rasûlullah (s.a.v.) bize dedi ki:

- Şunun ne olduğunu biliyor musunuz?

- Buluttur.

- Beyaz buluttur.

- Beyaz buluttur.

- Evet buluttur.

Biz sustuk. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) bize şöyle bir soru sordu:

- Gök ile yer arasındaki mesafenin ne kadar olduğunu biliyor musunuz?

- Allah ve Rasûlü daha iyi bilirler.

- İkisi arasındaki mesafe 500 senelik yoldur. Her sema tabakası arasındaki mesafe de 500 senelik yoldur. Her sema tabakasının kendi içindeki mesafesi de 500 senelik yoldur. Yedinci kat göğün üzerinde bir deniz vardır. Bu denizin altı ile üstü arasındaki mesafe, gök ile yer arasındaki mesafe kadardır. Onun da üstünde sekiz keçi vardır ki bunların sırtları ile tırnakları arasındaki mesafe, gök ile yer arasındaki mesafe kadardır. Onların da sırtlarının üzerinde Arş-ı A'la vardır. Arş'm üstü ile altı arasındaki mesafe, gök ile yer arasındaki mesafe kadardır. Allah ta onun üzerindedir. Ademoğullarmm işledikleri amellerden hiç biri, O'na gizli kalmaz.»

Ahmed b. Hanbel, Cübeyr b. Mut'im'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bedevinin biri, Rasûlullah (s.a.v.)'a gelip şöyle dedi:

- Ya Rasûlallah, canlar bitkin düştü, çoluk çocuk aç kaldı, mallar tükendi, davarlar helak oldu. Allah'tan bize yağmur yağdırmasını dile. Allah'a karşı senin şefaatim diliyoruz ve sana karşı da Allah'tan şefaat diliyoruz.

- Yazıklar olsun sana. Sen ne söylediğini biliyor musun? Rasûlullah (s.a.v.) böyle dedikten sonra teşbih getirmeye başladı.

Bir süre teşbih getirmeye devam etti. Ashabının yüzünden, bu duruma rahatsız olduklarını anladı. Sonra o adama şöyle dedi:

- Yazıklar olsun sana, yaratıklarından herhangi birine karşı Allah'ın şefaati istenilmez. Allah'ın şanı, bundan yücedir. Yazıklar olsun sana, sen Allah'ın Arş'mm semalar üstünde şu şekilde olduğunu biliyor musun?» Böyle derken Rasûlullah (s.a.v.) parmaklarım kubbe şeklinde bir araya getirdi ve binenin deve üzerindeki ağırlığından Ötürü onun ıhlamasını andıran bir ses çıkardı.

İbn Bezzar, hadisinde şöyle demiştir: «Doğrusu Allah, Arş inin üzerindedir. Arşı da semaların üstündedir.»

"Müsned" adlı eserinde Bezzar, "Muhtarat" adlı eserinde de Hanz Ziya el-Makdisî, Hz. Ömer'in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:

Kadının biri, Rasûlullah (s.a.v.)'a gelip: «Beni Cennet'e koyması için Allah'a dua et.» dedi. Rasûlullah (s.a.v.) da Rabbini tazim edip yücelterek şöyle dedi: «O'nun Kürsü'sü, göklerle yeri kuşatmıştır ve yeni semerin, yükü altında gıcırdaması gibi Kürsü'sünden gıcırdama sesleri gelmektedir.»

Sahih-i Buharî'de sabit olduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Allah'tan Cenneti dilediğinizde Firdevs Cennetini dileyin, çünkü -Firdevs, Cennet'in en yüksek ve orta kısmıdır, onun üzerinde de Rah-man'm Arşı vardır.»

Bazı rivayetlerde anlatıldığına göre Firdevs Cenneti'nde bulunan kimseler, Arşın ağırlık altında kalan bir binek gibi ses çıkardığını, yani teşbih ve tazimini işitirler, bu da onların Arş'a yakın olmaları sebebiyledir.

Sahih bir rivayette anlatıldığına göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Sa'd b. Muaz'm vefatı yüzünden Rahmanın Arşı titremiştir.»

«Arş'm Sıfatı» adlı kitabında Hafız b. Muhammed b. Osman b. Ebi Şeybe, seleften birinin şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Arş, kızıl yakuttan yaratılmıştır. İki kutbu arasındaki mesafe, 50.000 senelik yoldur.»

«Melekler ve Cebrail miktarı 50.000 yıl olan o derecelere bir günde yükselirler.» (ei-Meâric, 4.)

Bu ayetten bahsederken Arş-ı A'la'nın, yedinci kat yere olan uzaklığının 50.000 senelik yol olduğunu, genişliğinin de 50.000 senelik yolol-duğunu söylemiştik.

Kelamcılardan bazıları, Arşın yuvarlak bir yörünge halinde olup ner taraftan âlemi kuşattığını söylemişler ve bu sebeple ona dokuzuncu ielek, atlas ve esir feleği adını vermişlerdir ki bu uygun değildir. Çünkü şer'an sabit olduğuna göre Arş’in ayakları vardır ki onları melekler taşırlar. Oysa yörüngenin taşınacak ayakları olmaz. Ayrıca Arş, Cennetin üzerindedir. Cennet ise, göklerin üzerindedir. Arş'ta yüz derece vardır ki her iki derece arasındaki mesafe, gök ile yer arasındaki mesafe kadardır. Arş ile Kürsü arasındaki uzaklık, bir felek ile diğer felek arasındaki uzaklık gibi değildir. Ayrıca lügata göre Arş, hükümdarın üzerinde oturduğu tahttır. Nitekim yüce Allah buyurmuş ki: «O'nun büyük bir tahtı vardır.» (en-Nemi, 23.)

Evet, Arş, yuvarlak bir yörünge değildir. Araplar, Arş kelimesinden bunu anlamazlar. Kur'ân-ı Kerîm de Arap lügati ile nazil olmuştur. Şu halde Arş, ayakları melekler tarafından taşman bir tahttır. Âlem üzerindeki bir kubbe gibidir. Mahlukatm üzerinde bir tavandır. Yüce Allah buyurdu ki:

«Arşı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek teşbih ederler, O'na inanırlar, mü'minler için bağışlanma dilerler.» (ei-Mü'min, 7.)

Koçlarla ilgili hadiste de anlatıldığı gibi, Arşı taşıyan koçların sayısı sekizdir. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur:

«O gün Rabbinin Arş'mı onlardan başka sekiz tanesi yüklenir.» (ei-Hâkka, 17.)

Şehr b. Havşeb dedi ki: «Arş'ı yüklenen meleklerin sayısı sekizdir. Bunlardan dördü şöyle derler: «Noksanlıklardan münezzeh olan Allah'ım! Seni hamd ile överiz. İlimden sonra hilim sahibi olmandan ötürü de seni överiz.» Diğer dördü de şöyle derler: Ey noksanlıklardan münezzeh olan Allah'ım! Seni hamd ile överiz. Kudretinden sonra affından ötürü seni överiz.»

İmam Ahmed b. Hanbel, İbn Abbas'tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Ümeyye (b. Ebi Salt) şiirinin şu iki beytinde ne doğru söylemiştir:

"Bir adam ve onun sağ ayağının altında bir boğa,

Diğer ayağının altında ise, kartal ve aslan gözetmektedirler."

Rasûlullah (s.a.v.): "Ümeyye doğru söyledi." dedi.»

Ümeyye bir başka şiirinde de şöyle demiştir:

"Her gecenin sonunda Güneş kızarık bir renkle doğup gülü andırır. Ağır ağır seyrinde bize bu durumu pek fazla görünmez, ancak sabır ve dayanıklılığı ile bize zuhur eder."

Rasûlullah (s.a.v.) bu şiir için de; «Ümeyye doğru söyledi.» dedi.

Bu, senedi sahih bir hadis olup ravileri sıkadır. Bundan anlaşıldığına göre zamanımızda da Arş'ı yüklenen dört melek vardır. Ancak koçlarla ilgili hadis buna ters düşmektedir. Fakat denebilir ki Arş'ı yüklenmekte olan dört meleğin bu şekilde nitelenmeleri, onlardan başka meleğin bulunmadığını isbatlamaz, doğrusunu Allah bilir.

Ümeyye b. Ebi Sait'in, Arş'la ilgili başka bir şiirinde de şöyle denmektedir:

"Allah'ı temcid edin, O temcide layıktır.

Rabbimiz semada uludur.

Gözleri kamaştıran yüksek bir binası vardır.

Semaların üzerinde de kendisi için yüksek bir taht yapmıştır, gözler ona ulaşamazlar.

O tahtın çevresinde boynunu uzatıp yükseklere bakan melekler görürsün."

Abdullah b. Revalıa da, kendisini, cariyesi ile ilişkiye girerek ald% tan karısına şöyle bir şiir söyleyerek tarizde bulunmuştu:

"Allah'ın vadinin gerçek olduğuna,

Cehennem'inde kafirler için durak olduğuna,

Arş in su üzerinde dolaştığına,

Arş'm üzerinde de âlemlerin Rabbinin bulunduğuna şahadet ederim.

O Arş'ı kıymetli melekler yüklenirler.

O melekler ki ilahın nişanlı melekleridirler."

Ebu Davud, Cabir b. Abdullah'tan rivayet etti İd, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Aziz ve Celil olan Allah'ın Arş'ı yüldenen meleklerinden birini anlatmama izin verildi; o meleğin kulak yumuşağı ile omuzu arasındaki mesafe, 700 senelik yoldur.»

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
01 - 004 - Müellifin Önsözü
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
islamgezginleri :: (¯`·.(¯`·.Dini ilimleR.·´¯).·´¯) :: "El-Bidaye ve'n-Nihaye - Ibni Kesir"-
Buraya geçin: