islamgezginleri
hos geldiniz lütfen üye olunuz

islamgezginleri
hos geldiniz lütfen üye olunuz

islamgezginleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

islamgezginleri


 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
En son konular
» EN ESKİ VE EN GUVENİLİR
01 - 011 - Meleklerin Yaratılışları Ve Özellikleri Icon_minitimeCuma Şub. 10, 2017 9:51 am tarafından furkan54

» EN ESKİ VE EN GUVENİLİR
01 - 011 - Meleklerin Yaratılışları Ve Özellikleri Icon_minitimeCuma Şub. 10, 2017 9:49 am tarafından furkan54

» Allah Kötülüğü De İyiliği De Murad Eder
01 - 011 - Meleklerin Yaratılışları Ve Özellikleri Icon_minitimePaz Ocak 20, 2013 8:10 pm tarafından Selsebil

» Allah Her Şeyi Önceden Yazı İle Yaratır
01 - 011 - Meleklerin Yaratılışları Ve Özellikleri Icon_minitimePaz Ocak 20, 2013 8:09 pm tarafından Selsebil

» Nefsin mertebeleri
01 - 011 - Meleklerin Yaratılışları Ve Özellikleri Icon_minitimePaz Ocak 20, 2013 8:05 pm tarafından Selsebil

» İnsanda bir kemik hariç hepsi çürür
01 - 011 - Meleklerin Yaratılışları Ve Özellikleri Icon_minitimeÇarş. Ara. 26, 2012 8:41 pm tarafından Selsebil

» ----İnsan----
01 - 011 - Meleklerin Yaratılışları Ve Özellikleri Icon_minitimeÇarş. Ara. 26, 2012 8:21 pm tarafından Selsebil

» Kalbin Manevi Halleri
01 - 011 - Meleklerin Yaratılışları Ve Özellikleri Icon_minitimeÇarş. Ara. 26, 2012 7:58 pm tarafından Selsebil

Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
Kasım 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
    123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930 
TakvimTakvim
ONLİNE HAC REHBERİ
3D MEKANLAR

 

 01 - 011 - Meleklerin Yaratılışları Ve Özellikleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Muhamed Dolaku
Destekleyen Üye
Destekleyen Üye
Muhamed Dolaku


Lakap : Dolaku
Rep Gücü : 2475

01 - 011 - Meleklerin Yaratılışları Ve Özellikleri Empty
MesajKonu: 01 - 011 - Meleklerin Yaratılışları Ve Özellikleri   01 - 011 - Meleklerin Yaratılışları Ve Özellikleri Icon_minitimePerş. Nis. 26, 2012 10:49 pm

Meleklerin Yaratılışları Ve Özellikleri

Yüce Allah buyurdu ki:

«Rahman çocuk edindi.» dediler. Haşa... Hayır, melekler şerefli kılınmış kullardır.

Allah'tan önce söz söyleyemezler. Ancak O'nun emri üzerine iş yaparlar. Allah, onların yaptıklarım ve yapmakta olduklarını bilir. Onlar, Allah'ın hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler. O'nun korkusundan titrerler. Bunlar içinde kim «Ben, Allah'tan başka bir tanrıyım» derse, işte onu Cehennem'le cezalandırırız. Zulmedenlerin cezasını işte böyle veririz.» (ei-Enbîyâ,26-29.)

«...Melekler ise, Rablerini överek teşbih eder ve yeryüzünde bulunanlar için Ondan bağışlanma dilerler. Gökler, nerede ise (putperestlerin sözünden) çatlayacak. İyi bilin, Allah şüphesiz bağışlayandır, merhametli olandır.»
«Arş'ı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, rablerini överek teşbih ederler. O'na inanırlar. Mü'minler için: «Rabbimiz! İlmin ve Rahmetin herşeyi içine almıştır, tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla, onları Cehennem'in azabından koru.» diye bağışlanma dilerler.

«Rabbimiz! Mü'minleri ve babalarından, eşlerinden, soylarından iyi olanları, kendilerine söz verdiğin Adn Cennetlerine koy, şüphesiz güçlü olan, Hakîm olan ancak sensin» (e]-Mü'min,7-8.)

«Putperestler eğer büyüklük taslarlarsa kendi aleyhlerinedir. Rab-binin katında bulunanlar hiç usanmadan, O'nu gece gündüz teşbih ederler.» (Fussilet,38.)

«Katında olanlar O'na kulluk etmekten çekinmezler ve usanmazlar, gece gündüz bıkmadan teşbih ederler.» (ei-Enbiyâ,i9-20.)

«Melekler şöyle derler: «Bizim herbirimizin bilinen bir makamı vardır. Şüphesiz biz, sıra sıra duranlarız. Şüphesiz biz Allah'ı teşbih edenleriz.» (es-Sâffât,164-166.)

«Cebrail, Muhammed'e şöyle dedi: «Biz ancak Rabbinin buyruğuyla ineriz, geçmişimizi, geleceğimizi ve ikisinin arasındakini bilmek, O'na mahsustur. Rabbin unutkan değildir.» (Meryem,64.)

«Oysa yaptıklarınızı bilen, değerli yazıcılar sizi gözetlemektedirler.» (el-lnfitâr,10-12.)

«Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez.» (ei-Müddessir,3i.)

«Melekler, her kapıdan yanlarına girip: «Sabretmenize karşılık size selam olsun, burası Dünya'nın ne güzel bir sonucudur!» derler. (er-Ra'd,22-23.)

«Hanıd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler kılan Allah'a mahsustur. Yaratmada dilediğini artırır, doğrusu Allah, her şeye Kadir olandır.» (ei-Fâtır,ı.)

«O gün, gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir. O gün gerçek hükümdarlık Rahman'mdır. İnkarcılar için yaman bir gündür.» (el-Furkân,25-26.)

«Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: «Bize ya melekler indirilmeli, ya da Rabbimizi görmeliyiz.» derler. Andolsun ki kendi kendilerine bü-yüklenmişler, azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir. _Melekleri gördükleri gün, işte o gün, suçlulara iyi haber yoktur. Melekler: «İyi haber size yasaktır yasak!» derler.» (ei-Furkân, 21-22.)

«Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olan kimse, inkar etmiş olur. Allah şüphesiz, inkar edenlerin düşmanıdır.» (el-Bakara,98.)

«Ey İnananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu Cehennem ateşinden koruyun. O'nun yakıtı, insanlar ve taşlardır. Görevlileri, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine buyrulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.» (et-Tahrtm,6.)

Melekler hakkında gerçekten çok ayetler vardır. Yüce Allah, onları ibadet hususunda kuvvetli olmak, yaratılışta güçlü olmak, görünüşte güzel olmak, şekil bakımından azametli olmak ve çeşitli suretlerde zinde olmakla nitelemektedir. Nitekim bir ayet-i kerimede yüce Rabbimiz buyurmuş ki:

«Elçilerimiz Lut'a gelince, onun fenasına gitti, çok sıkıldı, «Bu çetin bir gündür.» dedi. Milleti ona koşarak geldiler, daha önce kötü işler işliyorlardı.» (Hûd,77-78.)

Tefsirimizde bir çok âlimin de naklettiği gibi dedik ki: Melekler, Lut kavmine güzel suretli gençler olarak göründüler. Bu, onları imtihan etmek ve denemek içindi, nihayet Lut kavminin aleyhine hüccet meydana geldi. Cenâb-ı Allah da onları güçlü ve muktedir bir zata yaraşacak şekilde yakaladı. Aynı şekilde Cebrail de Peygamber (s.a.v.) Efendimize çeşitli şekillere bürünerek gelirdi. Bazen Dîhye b. Halife el-Kelbî'nin kılığında, bazen bir bedevinin kılığında, bazen de kendi asli görüntüsünde gelirdi. O'nun 600 kanadı vardı. İki kanadı arasındaki mesafe, yeryüzünün doğusu ile batısı arası kadardı. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), onu bu şekliyle iki defa görmüştü. Bir defasında gökten yere inerken, bir defasında da Cennetü'l-Me'vâ'nın yanındaki Sidretü'l-Münteha'da görmüştü. Nitekim bu husus, şu ayet-i kerimede de izah edilmektedir.

«O'na, çetin kuvvetlere sahip ve güçlü olan Cebrail öğretmiştir. En yüksek ufukta iken doğruluvermiş, sonra yaklaşmış ve inmiştir. Aralan iki yay aralığı kadar, belki daha da yakın oldu. Allah, o anda kulu Mu-hammed'e vahyedeceğini etti.» (on-Necm,5-i o.)

«Andolsun ki Muhammed, Cebrail'i sınırın sonunda (Sidretü'l-Münteha) başka bir inişinde de görmüştür, orada Me'vâ Cennet'i vardır. Sidre'yi bürüyen buruyordu. Muhammedm gözü, oradan ne kaydı ne de onu aştl.» (on-Nccm,13-17.)

İsrâ sûresinde, İsrâ hadisleri meyanında da anlattığımız gibi Sidre-tü'1-Münteha, yedinci gök tabakasmdadır. Başka bir rivayette anlatıldığına göre altıncı gök tabakasmdadır yani kökü altınca gök tabakasında, dallan da yedinci gök tabakasındadur. Orada onu, Allah'ın emri bürüdü de bürüdü. Bir rivayette anlatıldığına göre Yüce Rabb'in nuru, onu bürümüştür. Başka bir rivayette ise onu, altından bir örtü bürümüştür. Onu müteaddid renklerde ve sayılamıyacak miktarda örtüler bürümüştür. Karga sürüsü gibi meleklerin onu bürüdüğü de söylenir. Anlatıldığına göre onu, Allah'ın nuru bürümüştür ki o nuru hiç kimse vasfede-mez, çünkü o kadar güzel ve kıymetli bir nurdur. Bu kaviller arasında bir tezat yoktur. Çünkü bunların tamamını bir noktada toplamak mümkündür.

Önceki kısımlarda da anlattığımız gibi Rasûlullah (s.a.v.), miraçtan bahsederken şöyle demiştir:

«Sonra Sidretü'l-Müııteha'ya yükseltildim. O ağacın meyveleri testiler gibi idi. Yapraklan fil kulağı gibiydi. Kökünden ikisi batın, ikisi de zahir olmak üzere dört nehir çıkıyordu. Batın nehirler Cennet'tedir. Zahir nehirlerden biri Nil, diğeri de Fırat'tır.»

Önceki sayfalarda yerin ve yerdeki deniz ve nehirlerin yaratılışından bahsederken bu konuya değişmiştik.

Miraçla ilgili hadiste Peygamber (s.a.v.), sözüne devamla şöyle diyor:

«Sonra Beyt-i Ma'mur'a yükseltildim. Baktım ki ona her günde 70.000 melek giriyor, sonra onlar gidince tekrar oraya dönme sırasını bulamıyorlar. Orada İbrahim Halil (a.s.)'i, sırtını Beyt-i Ma'mur'a dayamış halde gördüm. Beyt-i Ma'mur, yedinci kat gökte olup yerdeki Ka'be'nin hizasmdadır.»

Süfyan-ı Sevrî ile Şube ve Ebu'l-Ahvez, Haîid b. Arare'nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: îbn Kevva, Hz. Ali'ye Beyt-i Ma'mur'u sordu. O da şu cevabı verdi;

«Beyt-i Ma'mur, semada bir mescittir ki ona Durrah denilir, bu mescit, yeryüzündeki Ka'be'nin hizasmdadır. Gökteki hürmeti, yerdeki Ka'be'nin hürmeti kadardır. Her gün 70.000 melek onda namaz kılar. Onlar gittikten sonra tekrar gelme nöbetini elde edemezler.»

Taberanî, îbn Abbas'tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Beyt-i Ma'mur semadadır. Ona Durrah denir. Beyt-i Haramın hizasmdadır; Eğer gökten düşecek olursa Beyt-i Haramın üzerine düşer. Günde 70.000 melek ona girer, sonra bir daha dönüp onu göremezler. Mekke'deki Ka'be'nin hürmeti kadar, semada da onun hürmeti vardır.»

Katade dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.) bir gün ashabına şöyle sordu:

- Beyt-i Ma'mur'un ne olduğunu biliyor musunuz?

- Allah ve Rasûlü daha iyi bilirler.

- O, Ka'be hizasında olup semada bulunan bir mescittir. Eğer gökten yere düşecek olursa, Ka'be'nin üzerine düşer, günde 70.000 melek onda namaz kılar. Oradan çıkıp gittikten sonra artık oraya hiç dönemezler.»

Dahhak'm ifadesine göre Beyt-i Ma'mur'u, mel'un İblis'in kabilesinden olup kendisine cin denen bir melek grubu imar edip hizmetine bakarlar. Doğrusunu Allah bilir.

Başkalan dediler ki: Her sema tabakasında bir beyt vardır ki, melekler ibadetle şenlendirirler, oraya tevbe ile gelirler. Sıra halinde onu ziyaret ederler. Tıpkı yeryüzündeki Beyt-i Atik'i her sene hac ve umre için ziyaret eden kimseler gibi melekler de her vakitte onu namaz ve tavaf ile şenlendirirler.

"Meğazi" kitabının baş kısmında Said b. Yahya b. Said el-Ümevî dedi ki, Mücahidin hadisinde Ebu Ubeyd bize şöyle dedi: «Harem'in kadri yüceltilmiştir. Onun kadri, yedi kat gök ve yedi kat yerde yücedir. O, on-dört beytin ondördüncüsüdür. Her sema ve yer tabakasında bir beyt vardır. Bunlar düşecek olurlarsa, üst üste düşerler. Birbirlerinin hizasındadırlar.»

Abdullah b. Amr dedi ki: «Harem, yedi kat gökte ve yedi kat yerde hürmetlidir. Mescid-i Aksa'da yedi kat gökte ve yedi kat yerde hürmetlidir. Nitekim şairin biri demiş ki:

«Gökleri bina edip yükselten zat, gökte bir beyt inşa etmiştir ki, onun sütunları daha uzun ve daha sağlamdır.»

Semadaki beytin adı, Bey tül-İzzet'tir. Oradaki meleklerin öncüsünün adı İsmail'dir. Şu halde Beyt-i Ma'mur'a her gün 70.000 melek girmekte ve sonra da oraya bir daha gelme sırasını elde edememektedirler. Bunlar yedinci kat sakinlerinden olurlar. Bu sebeple Yüce Allah buyurmuş ki: «Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez.»
İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Zer'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Doğrusu ben sizin görmediğinizi görürüm, sizin işitmediğinizi işitirim. Sema, ağır yük altında ıhlayan hayvan gibi ıhlamaktadır ve ıhlamaya da hakkı vardır. Çünkü onda, dört parmaklık boş bir yer yoktur ki üzerinde secde eden bir melek bulunmasın. Eğer benim bildiklerimi bilseydiniz az güler, çok ağlardınız. Yataklarda kadınlarla oynaşıp lezzet bulmazdınız. Yüksek yerlere çıkıp Aziz ve Celil olan Allah'a feryad edip figan ederdiniz.» Ebu Zer dedi ki: «Vallahi kesilip koparılan bîr ağaç olmayı çok isterdim.»

Hafız Ebu'l-Kasım et-Taberanî, Cabir b. Abdullah'tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Yedi kat gökte bir ayak, bir karış ve bir avuç içi kadar her yerde mutlaka kıyam halinde veya secde halinde veya rükû halinde bulunan bir melek vardır. Kıyamet gününde bunların hepsi Allah'a derler ki: «Sana hakkıyla ibadet edemedik, ancak hiç bir şeyi sana ortak koşmadık.»

Bu iki hadis gösteriyor ki, yedi kat gökte bulunan her yerde mutlaka melekler vardır ki, bunlar çeşitli ibadetlerle meşguldürler. Kimi kıyamda, kimi rükû halinde, kimi de secde halindedir. Kimi de başka ibadetlerle meşgujdür. Doğrusunu Allah bilir. Onlar sürekli ibadet, teşbih, zikir ve Allah'ın emrettiği amellerle meşguldürler. Rableri katında menzil ve mertebeleri vardır. Nitekim Yüce Allah buyurmuş ki:

«Melekler şöyle derler: «Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır. Şüphesiz biz sıra sıra duranlarız, şüphesiz biz, Allah'ı teşbih edenleriz.» (es-Sâffât,164-166.)

Peygamber (s.a.v.) sahabelere şöyle buyurdu:

- Meleklerin, Rableri nezdinde saf tuttukları gibi saf tutsanıza.

- Onlar, Rablerinin nezdinde nasıl saf tutarlar?

Birinci safn tamamlarlar ve safta sıra halinde dizilirler. Allah, bizi diğer insanlara karşı üç şey ile üstün kıldı, yeryüzünü bizim için mescit kıldı, toprağı da bizim için temizleyicidir. Saflarımızı da meleklerin safları gibi yaptı. Kıyamet gününde melekler, yüce Rabbin huzuruna saflar halinde geleceklerdir. Nitekim yüce Rab buyurdu M: «Melekler sıra sıra dizilip Rabbinin buyruğu gelince.» (ei-Fecr,22.)

«Melekler, Aziz ve Celil olan Rablerinin huzurunda kıyamet gününde saf halinde durdukları gün, Rahman olan Allah'ın izni olmadan kimse konuşamıyacaktır. Konuştuğu zaman da doğruyu söyleyecektir.» (en-Nebe',38.)

Bu ayet-i kerimede1 geçen "Ruh" kelimesi ile âdemoğulları kastedilmiştir. İbn Abbas,Hasan ve Katade böyle demişlerdir. Ruh kelimesiyle şekil bakımından ademoğullarına benzeyen bazı meleklerin kastedildiği de söylenmiştir, tbn Abbas, Mücahit, Ebu Salih ve Ameş böyle demişlerdir. Bu kelime ile Cebrail'in kastedildiği de söylenmiştir. Sabi, Said b. Cübeyr ve Dahhak böyle demişlerdir. Ruh kelimesi ile bir meleğin kastedildiği söylenmiştir ki bu melek, bütün mahlukatm büyüklüğüncedir. Ali b. Ebi Talha, İbn Abbas'ın böyle dediğini rivayet etmiştir. İbn Ab-bas'a göre kıyamet gününde meleklerin en iri cüsseli olanı mahşer yerine gelecektir ki, ona Ruh denilir.

İbn Cerir, îbn Mesud'un şöyle dediğim rivayet etmiştir: «Ruh, dördüncü gök tabakasmdadır ki o, göklerden de, dağlardan da ve bütün meleklerden de büyüktür*. Günde 12.000 defa teşbih getirir, Allah onun her teşbihinden bir melek yaratır ve o melekler, kıyamet gününde bir tek melek safına bedeldir.» Bu, cidden garip bir sözdür.

Taberanî, Abdullah b. Abbas'tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Allah'ın bir meleği vardır ki ona; "Göklerle yerleri bir lokma halinde yut." denirse bunu yapar. O'nun teşbihi şöyledir: «Ey Rabbim, her nerede olursan ol, sen noksanlıklardan münezzeh ve yücesin.» Bu hadis te cidden gariptir, mevkuf olabilir.

Arş'ı yüklenen meleklerin evsafım anlatırken Cabir b. Abdullah'tan şöyle bir rivayette bulunmuştuk: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: «Arş'ı yüklenen Allah'ın meleklerinden biri hakkında konuşmam için bana izin verildi: O meleğin kulak yumuşağı ile omuzu arasındaki mesafe, 700 senelik yoldur.» Bu hadisi, Ebu Davud rivayet etmiştir. İbn Ebi Ha-tim'den gelen bir rivayette ise şöyle denilmiştir:

«O meleğin kulak yumaşağı ile omuzu arasındaki mesafe, bir kuşun 700 senede uçabileceği kadardır.»

Cebrail'in evsafı hakkında çok şeyler söylenmiştir. Yüce Allah buyurdu ki: «Ona, çetin kuvvetlere sahip ve güçlü olan Allah öğretmiştir.» (en-Necm,5.)

Anlatıldığına göre Cebrail, o kadar güçlü ve kuvvetliynıiş ki,Meda-yin şehrini Lut kavminin üstüne kaldırmıştır. Onlar, içindeki ümmetlerle birlikte yedi kavim idiler ve 400.000'e yakın kişiydiler. Ayrıca beraberlerinde diğer canlılar ve hayvanlar vardı. Medayin şehrinde bir çok araziler, imaretler ve mahalleler vardı. Cebrail, bütün bunları kanadının ucu ile tutup kaldırmış, göklerin ucuna kadar yükseltmişti. Öyleki göklerdeki melekler, Medayin şehrinde uluyan köpeklerin ve öten horozların seslerim işitmişlerdi Sonra bu şehri ters çevirmiş, altını üstüne getirmişti. İşte Cebrail, böylesine güçlü ve kuvvetli bir melektir. Cebrail, güzel yaratılışa sahip yüce bir melektir. Nitekim başka bir ayet-i kerimede Cenâb-ı Allah, Kur'ân-ı Kerîm'den bahsederken şöyle buyurmuştur: «Bu Kur'an, şereûi bir elçinin (Cebrail'in) getirdiği sözdür.» (et-Tekvîr,19.)

Evet, bu Kur'an, Allah katmda şerefli, güzel görünüşlü, güçlü bir elçi olan Cebrail'in getirdiği bir sözdür. O, Arş'm sahibi katında itibarlı, yüksek mertebe sahibi ve onurlu bir kimsedir. Mele-i a'la da yani yüce âlemlerde sözü dinlenen bir melektir. Büyük emanet sahibidir. Bu yüzden o, Allah ile peygamberleri arasında elçilik görevi ifa etmektedir. Onlara vahiy indirmektedir. O vahiyde doğru haberler, adil şeriatler vardır. Önceki sayfalarda da anlattığımız gibi Cebrail, çeşitli sıfatlara bürünerek Peygamber (s.a.v.)'e gelirdi. Peygamber (s.a.v.) onu, Allah'ın yaratmış olduğu asli seldi ile iki kez görmüştür. Onun 600 kanadı vardı.

«Araları iki yay aralığı kadar belki daha da yakın oldu. Allah o anda kuluna vahyedeceğini etti.» (en-Necm,9-ıo.)

Buharî, Abdullah b. Mesud'un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasulullah (s.a.v.), Cebrail'i 600 kanatlı olarak görmüştür.»

îmanı Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Mes'ud'un şöyle dediğini rivayet etmiştir:

Rasulullah (s.a.v.), Cebrail'i asli suretinde gördü. Onun 600 kanadı vardı, her kanadı ufku dolduracak büyüklükte idi, kanatlarından çeşitli renkte inci ve-yakutlar dökülüyordu ki, onları Allah bilir.

«Andolsun ki Muhammed, Cebrail'i sınırın sonunda (Sidretü'l-Münteha'da) başka bir inişinde de görmüştür.» (en-Necm,i3-u.)

İmam Ahmed b. Hanbel'in nakline göre Abdullah b. Mesud, bu ayetle ilgili olarak Rasulullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

«Cebrail'i gördüm, 600 kanadı vardı. Kanadından çeşitli renklerde inci ve yakutlar dökülüyordu.»

İmam Ahmed b. Hanbel, İbn Mesud'tan rivayet etti ki, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Cebrail'i, Sidretü'l-Münteha'nm üzerinde gördüm, 600 kanadı vardı.»

Ravi eliyor ki, Bu hadisi nakleden Asım'a kanatları sordum, o bana bir şey söylemeye yanaşmadı. Ancak şöyle dedi: Arkadaşlarımdan birinin bana anlattığına göre Cebrail'in bir kanadı, doğu ile batı ufukları arasını dolduracak kadar büyüktü.

İmam Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Mesud'dan rivayet etti ki, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Cebrail, bana bir yeşillik içinde geldi ki, ona inciler asılı idi.»

«Muhammed'in gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı.» (en-Necm ll.)

Bu ayetle ilgili olarak Abdurrahman b. Yezid, Abdullah b. Mesud'un şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasulullah (s.a.v.), Cebrail'i gördü. Onun üzerinde iki refref hüllesi vardı ki gök ile yer arasını doldurmuştu.»

Buharî ve Müslim'in sahihlerinde Mesruk'un şöyle dediği rivayet edilmektedir: Ben, Aişe'nin yanındaydım. Ona şöyle dedim: Allah demiyor mu ki, «Andolsun ki o, Cebrail'i apaçık ufukta görmüştür.» (et-Tekvtr,23); «Andolsun ki Muhammed, Cebrail'i başka bir inişinde de görür.» (en-Necm,13.)

Benim bu soruma karşı Hz. Aişe şu cevabı verdi: «Ben bu soruyu, Rasûlullah'a bu ümmet arasında soran ilk insanım. Rasulullah, bana cevaben dedi ki: «O ancak Cebrail'di. Onu, asli suretinde ancak iki kez gördüm. Bir defasında gökten yere inişinde onu gördüm ki vücudu yer ile gök arasını dolduracak büyüklükte idi.»

Buharî, İbn Abbas'tan rivayet etti ki, Rasulullah (s.a.v.), Cebrail'e «Bizi daha fazla ziyaret edemez misin?» diye sordu. Bunun üzerine şu ayet-i kerime nazil oldu:

«Biz ancak Rabbinin buyruğuyla ineriz.Geçmişimizi, geleceğimizi ve ikisinin ar'asmdakileri bilmek, O'na mahsustur.» (Mcryem,64.)

Buharî, Abdullah b. Abbas'm şöyle dediğini rivayet etmiştir:

« Rasulullah (s.a.v.), insanların en cömerdi idi. Ramazan'da Cebrail ile mülakat yaptığında daha bir cömert olurdu. Cebrail, ramazanda her gece onunla mülakat yapar, onunla Kur'ân dersi görürdü. Rasulullah (s.a.v.), esen rüzgardan daha cömert ve daha çok hayır yapan bir kimseydi.»

Buharî, îbn Şihab'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ömer b. Abdülaziz, ikindi namazını azıcık geciktirdi. Urve ona dedi ki: «Cebrail inip geldi ve Rasulullah (s.a.v.)'m önünde namaz kıldn-dı.» Ömer ona dedi ki: Ey Urve, senin ne demek istediğini biliyorum. Beşir b. Ebi Mesud'un şöyle dediğini işittim: Ebu Mesud, Rasulullah (s.a.v.)'m şöyle buyurduğunu işittiğim söyledi: «Cebrail indi, bana imamlık yaptı, ben de onunla beraber namaz kıldım. Sonra onunla beraber kıldım. Sonra yine onunla beraber kıldım. Sonra yine onunla beraber kıldım.» Rasulullah (s.a.v.) böyle derken parmağı ile sayıyordu. Böylece beş vakit namaz saymış oldu.

İsrafil (a.s.)'in evsafına gelince o, Arşı yüklenenlerdendir. Rabbinin emri üzerine üç kez sûra üfleyecektir. Birinci üflemesi, korkutma üfleyi-şidir. İkincisi, bayıltıp yere düşürme üfleyişidir. Üçüncüsü, diriltme üf-leyişidir. Nitekim bu kitaptaki ilgili bölümde bu hususu detaylı olarak açıklayacağız. Sûr, içine üflenen bir boynuzdur. Onun genişliğinin çapı, gök ile yer arasındaki mesafe kadardır. Onun içinde kulların ruhlarının yeri vardır. Allah ona, kulları diriltmek için üflemesini emrettiği zaman üfler ve ruhlar oradan tutuşarak çıkarlar. Aziz ve Celil olan Rab der ki: «Onur ve üstünlüğüme andolsun ki her biriniz, bedenlerinize döneceksiniz. Dünyada yaşattığınız bedenlere girin.» Böylece ruhlar, mezarların-daki cesetlere girerler. Zehirin, ısmlmış kimsenin vücuduna girişi gibi girer ve cesetleri diriltirler Böylece mezarlar açılır, hepsi hızla koşup haşir meydanına giderler. Bununla ilgili açıklamalar ilgili bölümde verilecektir. Bu yüzden Rasulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki:

«Sûrun sahibi, sûru ağzına alıp alnını eğmiş ve üfleme iznini beklemekte iken ben nasıl rahat ederim?» Dediler ki: «Sen ne dersin Ya Rasû-lallah?» Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: «Allah bize yeter, O ne güzel ve-kiidir. Allah'a tevekkül edip ezandık.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Said el-Hudrî'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) Sûr sahibini anlattı ve dedi ki: «O'nun sağında Cebrail, solunda da Mikail (a.s.) vardır.»

Hafiz Ebu'l-Kasım et-Taberanî, îbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

Rasûlullah (s.a.v.), bir ara Cebrail ile beraber iken bir tarafta göğün ufku yarıldı, İsrafil yere indi, salınarak geldi. Peygamber (s.a.v.)'in karşısında durup şöyle dedi:

- Ya Muhammedi Cenâb-ı Allah, kul peygamber veya hükümdar peygamber olmak arasında seni muhayyer kıldı. Ya kul peygamber ya da hükümdar peygamber olmaktan birini seç.

Peygamber (s.a.v.), olayın bundan sonrasını şöyle anlatıyor: «Cebrail, eli ile bana işaret ederek mütevazi olmamı Öğütledi, ben de onun bana öğüt verdiğini anladım ve soruyu soran meleğe: «Kul peygamber olmak istiyorum.» diye cevap verdim. O melek semaya yükseldi. Cebrail'e dedim ki:

- Bu durumu senden sormak istedim. Ancak meşgul olduğunu gördüğüm için soramadım. Ey Cebrail, bu gelen kimdi?

- Bu, İsrafil (a.s.) idi. Cenâb-ı Allah'ın kendisini yarattığı günden beri o, Allah'ın huzurunda esas duruş vaziyetinde beklemektedir. Gözlerini kaldırıp bakmaz. Onunla Rabbi arasında yetmiş nur vardır. O nurdan birine her kim yaklaşırsa mutlaka yanar. Onun önünde bir levha vardır. Allah, gök veya yer işlerinden birinin yapılmasına izin verdiği zaman o levha kalkıp İsrafil'in gözü önüne getirilir. Levhaya bakar. Eğer benimle ilgili bir işin yapılması emredilmekte ise emri bana iletir, eğer Mikail 'in yapması gereken bir iş emredilmekte ise emri Mikail'e iletir, eğer ölüm meleğinin yapması gereken bir iş emredilmekte ise emri ona iletir.

- Ey Cebrail, sen hangi işle görevlisin?

- Rüzgar ve ordularla görevliyim.

- Mikail hangi işle görevlidir?

- Yağmur ve nebatat işiyle görevlidir.

- Ölüm meleği hangi işle görevlidir.

- Ruhları teslim almakla görevlidir. Ben, onun ancak kıyamet kopması saatinde ineceğini sanıyordum. Ve senin bende gördüğün hal, kıyamet saatinin gelmesinden korkmam dır.» Bu hadis gariptir.

Sahih-i Müslim'de Aişe (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.), geceleyin kalkıp namaz kılarken şöyle dua edermiş: «Ey Cebrail'in, Mikail'in ve İsrafil'in Rabbi olan, göklerle yeri yaratan, görünür görünmez âlemlerin hakkında bilgi sahibi olan Allah'ım! Sen anlaşmazlığa düştükleri hususlarda kullarının arasında hükmedersin. Beni de üzerinde ihtilafa düşülen Hak yolda hidayete ilet, bunu izninle yap. Sen dilediğini dosdoğru yola iletirsin.»

Sûrla ilgili hadiste anlatıldığına göre insanların kıyamet vakti düşüp Ölmelerinden sonra Cenâb-ı Allah, sûru üflemesi için ilk olarak İsrafil'i diriltecektir.

Muhammed b. Hasen En-Nakkaş'm anlattığına göre İsrafil, Adem (a.s.)'e ilk secde eden melektir. Bunun için Cenâb-ı Allah onu, Levh-i Mahfuz'un korunmasıyla görevlendirmiş ve onu mükafatlandırmıştır.

«Allah'a, peygamberlerine, meleklerine, Cebrail'e ve Mikaü'e düşman olan kimse, inkar etmiş olur.» (ci-Bakara,98.) Cenâb-ı Allah bu ayet-i kerimede şerefli ve üstün varlıklar oldukları için- Cebrail ile Mikail'i melekler üzerine atfetmiştir. Cebrail, büyük bir melektir. Onunla ilgili açıklamalar önceki kısımlarda verilmiştir. Mikail'e gelince o yağmur ve nebatat işleri ile görevlidir. Aziz ve Celil olan Rabbi katmda büyük itibar sahibidir. Allah'a yakın meleklerin en şereflilerin dendir.

İmam Ahmed b. Hanbel, Enes b. Malik'ten rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Cebrail'e dedim ki:

- Buna ne olmuş? Mikail'in güldüğünü hiç görmedim. Cebrail şöyle cevap verdi:

- Ateş yaratılalı beri Mikail hiç gülmemiştir.»

Kur'ân'da adları açıkça anılan melekler işte bunlardır. Sahih hadiste Peygamber Efendimizin duasında da adları geçen melekler bunlardır: «Ey Cebrail'in, Mikail'in ve İsrafil'in Rabbi olan Allah'ım!...»

Cebrail, ümmetlere tebliğ edilmesi için peygamberlere vahiy getirirdi.

Mikail ise, yağmur ve nebatat işleri ile görevlidir. Bu dünyadaki rızıklar, yağmur ve bitkilerden meydana gelir. Ayrıca Mikail'in, ilahî emirleri yerine getirme hususunda buyruğunu yerine getiren yardımcıları da vardır. Onlar Aziz ve Celil olan Allah'ın dilediği yerlere rüzgarları ve bulutları sevkederler. Önceki kısımlarda da rivayet ettiğimiz gibi gökten yere inen her yağmur damlasıyla birlikte bir melek de iner ve o yağmur damlasını yeryüzündeki yerine bırakır.

İsrafil, ölülerin mezarlarından kalkmaları için kıyamet gününde sûra liflemekle görevlidir. Mezarlarından dirilip kalkan ölüler, kıyamet gününde mahşer yerine gidip hazır bulunurlar ki şükreden kimseler felaha ersinler, nankörler de cezalarını bulsunlar, şükreden kimselerin günahları bağışlanacak, gayretleri de karşılığını bulacaktır, nankörlerin amelleri ise boşa çıkacak ve onlar ölüm istiyecek, vaveyla edeceklerdir.

Cebrail de getirdiği hidayetin sonuçlarım elde edecektir. O, vahiy getirmekle görevlidir. Mikail'e gelince o, görevli olduğu rızık işlerini yürütmekle memurdur. İsrafil ise, yardım ve ceza işleriyle görevli olup. bu işleri yürütür. Ölüm meleğine gelince, ne Kur'ân'da ne de sahih hadislerde onun adından açıkça bahsedilin emektedir. Sadece bazı eserlerde . onun adı Azrail olarak geçmektedir. Doğrusunu Allah bilir.

Bir ayet-i kerimede yüce Allah şöyle buyurmuştur:

«Ey Muhammedi De İd: «Size vekil kılman ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.»(es-Secde, 11.)

Ölüm meleğinin, kulların ruhlarını kabzetmede, bedenlerinden çıkarıp boğaza getirinceye kadar yardım eden muavinleri vardır. Can boğaza geldikten sonra Ölüm meleğinin kendisi o canı çıkarır, çıkardıktan sonra da bir saniye bile elinde kalmadan yardımcıları ruhu, onun elinden alıp münasip bir kefene sararlar. Nitekim bir ayet-i kerimede bu husus şöylece açıklanmıştır:

«Allah inananları, dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerinde tutar.» (Ibrâhîm; 27.)

Yardımcı melekler teslim alınan ruhu, Azrail'den ahp yükseklere çıkarırlar. Eğer salih bir ruh ise ona göklerin kapıları açılır, aksi takdirde gök kapıları açılmaz ve yere fırlatılır. Nitekim yüce Allah buyurmuş ki:

«O, kulların üstünde yegane hakimdir, size koruyucular gönderir, artık birinize ölüm gelince elçilerimiz, bir eksiklik yapmaksızın onun canını alırlar. Sonra gerçek Mevlalarma döndürürler. Haberiniz olsun, hüküm O'nundur. O, hesap görenlerin en süratlisidir.» (el-En'âm,61-62.)

Rivayete göre İbn Abbas ile Mücahid ve diğer bazıları demişler ki: Yeryüzü, ölüm meleğinin elinde bir tas gibidir. Onu dilediği tarafından tutar. Önceki kısımlarda da anlattığımız gibi ölüm melekleri insana, ameline göre kılıklara bürünerek gelirler, eğer kişi mü'min ise, ölüm melekleri beyaz yüzlü, beyaz elbiseli ve güzel kokulu bir surette onun yanına gelirler, eğer kişi kafir ise bunun tersi bir şekilde onun yanma gelirler. Bundan Allah'a sığınırız.

İbn Ebi Hatim, Cafer'in babası Muhammed'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.), Ensâr'dan ölmek üzere olan bir adamın yanına gelen ölüm meleğine baktı ve ona şöyle dedi: «Ey ölüm meleği, arkadaşıma merhametle muamele et, o mü'mindir.» Ölüm meleği de ona şöyle cevap verdi: «Ya Muhammed, gönlün müsterih olsun, gözün aydın olsun, doğrusu ben, mü'min olan herkese merhametle muamele ederim. Şunu bilesin ki yeryüzünde ne bir çadır, ne de taştan yapılmış bir ev ne de denizdeki bir yer yoktur ki ben her gün orayı beş kez kontrol etmiş olmayayım. Öyle ki o evlerde bulunan büyük küçük herkesi tanırım. Allah'a yemin ederim ki, Ey Muhammed, eğer ben bir sivrisineğin canım almak istesem dahi bunu yapamam, ancak Allah emrederse yaparım.»

Cafer b. Muhammed es-Sadık dedi ki: "Bana ulaşan bir habere göre ölüm meleği, insanları namaz vakitlerinde kontrol edermiş, eğer kişi can çekiştiği zaman daha önce namazına devam eden kimselerdense ölüm meleği ona yaklaşır, şeytanı ondan uzaklaştırır ve ona, demeyi o zorlu halde iken telkin eder.» Bu, mürsel bir hadistir ve ihtilaf konusudur. Bu hadisin devamında anlatıldığına göre Cenâb-ı Allah, mahlukatm düşüp ölmeleri için İsrafil'e, sûra üflemesini emreder. O da üfleyince göklerde ve yerlerdeki canlıların tamamı düşüp ölür. Ancak Allah'ın hayatta kalmalarını istediği kimseler hariç. Ölüm meleği, Aziz ve Cebbar olan Allah'ın yanma gelir ve der ki:

-Ya Rab, göklerde ve yerlerde senin, hayatta kalmalarım dilediğin kimseler dışındaki herkes öldü.

Hayatta kalanları elbette ki kendisi daha iyi bildiği halde yüce Allah, Ölüm meleğine sorar:

- Kimler hayatta kalmış?

- Ölümsüz ve diri olan sen, Arşını taşıyanlar, Cebrail ve Mikail hayatta kalmıştır.

- Cebrail ile Mikail ölsünler. Arş-ı A'la der ki:

- Ya Rab, Cebrail ile Mikail mi ölsünler diyorsun?

- Sus! Ben, Arşımın altında bulunan herkesin ölmesini takdir ettim. Bu ikisi Öleceklerdir.

Sonra ölüm meleği, Aziz ve Cebbar olan Allah'ın yanma gelip şöyle der:

- Ya Rab, Cebrail ile Mikail öldüler.

Hayatta kalanları kendisi daha iyi bildiği halde yüce Allah sorar:

- Kimler hayatta kaldı?

- Ölümsüz ve diri olan sen, Arşını taşıyan melekler ve bir de ben hayatta kaldık.

- Arşı taşıyan melekler de ölsünler.

Arş'ı taşıyan melekler de ölürler. Cenâb-ı Allah, Arş'a emir verir, Arş" ta sûru İsrafil'den alır, sonra ölüm meleği gelip şöyle der:

- Ya Rab, senin Arşını taşıyan melekler de öldüler. Hayatta kalanları kendisi daha iyi bildiği halde yüce Allah sorar:

- Kimler hayatta kaldı?

- Ölümsüz ve diri olan sen, bir de ben...

- Sen de benim yaratıklarımdan bir yaratıksın, seni bir iradem gereği olarak yaratmıştım, şimdi öl.

Ölüm meleği de ölür, o zaman Bir, Kahhar, Tek, hiç bir şeye muhtaç olmayan, her şeyin kendisine muhtaç olduğu, doğmayan, doğurmayan, dengi ve eşi bulunmayan Allah baki kalır, tıpkı daha önceden kendisi var olduğu gibi sonra da var ve baki olacaktır.»

Kur'ân-ı Kerîm'de adlarından açıkça bahsedilen meleklerden Ha-rut ile Marut ta vardır. Selef ulemasından bir grup böyle demişlerdir. Bunların kıssaları ve akibetleri hakkında bir çok rivayetler nakledilmiştir ki, çoğu israiliyat haberleridir. Bu rivayetlerden birinde anlatıldığına göre Zühre yıldızı, çok güzel bir kadın suretinde bu Harut ile Marufun karşısına çıkmıştır. Ali, İbn Abbas ve İbn Ömer'den de nakledildiğine göre Zühre yıldızı, zamanında bir kadınmış. Harut ile Marut ondan, kendileriyle yatmasını istediklerinde bu isteklerini ism-i azâmi kendisine Öğretmeleri karşılığında kabul etmiş. Onlar ism-i azâmi kendisine öğretipte o, bu duayı okuyunca semaya yükselmiş ve bir yıldız haline gelmiştir. "Müstedrek" adlı eserinde İbn Abbas'tan rivayette bulunan Hakim demiştir ki: Harut ile Marut zamanında çok güzel bir kadın vardı. O kadının diğer kadınlara nisbetle güzelliği, Zühre yıldızının diğer yıldızlara nisbetle güzelliği kadar fazlaydı.

Bu rivayet, Zühre hakkında varid olan sözlerin en güzelidir. Sonra anlatıldığına göre Harut ile Marufun kıssası, İdris peygamber zamanında cereyan etmiştir. Süleyman Peygamber zamanında cereyan etmiş olduğuna dair başka bir rivayet te vardır. Nitekim bunu tefsirimizde detaylı surette açıklamıştık.

Kısaca anlatmak istediğimiz şudur M, Zühre yıldızı ve Harut ile Marut hakkında nakledilen haberler, Kabü'l-Ahbar tariki ile gelen israiliyat haberleridir. Nitekim tefsirinde Abdürrezzak, Sevrî'den, Musa b. Ukbe'den, Salim'den, İbn Ömer'den, Kabü'l-Ahbar'dan böyle nakillerde bulunmuştur ki, bu senedi sahih bir rivayettir. Bu rivayetin ricali de adaleti sabit olan kimselerdir. Doğrusunu Allah bilir.

«Babil'de melek denilen Harut ve Marufa birşey indirilmemişti.» ayet-i kerimesinde geçen Harut ile Marut isimlerinin, iki cin kabilesi olduğunu İbn Hazm söylemiştir İd, bu, hakikatten uzak ve garip bir söz-' dür. Bazı kimseler, bu ayetteki melek kelimesini, melik şeklinde okumuş ve bunların Farslardan manevi mezhebine mensup kimseler olduklarını söylemişlerdir. Dahhak böyle demiştir. Bazıları ise, bunların gökteki iki melek olduğunu, ancak Allah'ın ezeli takdiri gereği haklarında cari olan bir kader gereğince İblis'in hükmüne tabi olduklarını söylemişlerdir. Tabii melek olduklarını söyleyenlere göre bu böyledir, ama sahih kavle göre bunlar cinlerdendir.

Hadiste ismi geçen meleklerden ikisi, Münker ile Nekir'dir. Kabir sualKle ilgili bir çok hadiste bunların adı geçmektedir.

«Allah, inananları, dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerinde tutar, zalimleri de saptırır. Allah dilediğini yapar.» (îbrâhîm, 27.)

Bu ayet-i kerimeden bahsederken Münker ile Nekir'in mezarda ölüyü sorgulamakla görevli olduklarını, ona Rabbini, dinini, peygamberini sorduklarım, iyi veya kötü herkesi imtihana tabi tuttuklarını anlatmıştır. Keskin bakışlı, ayrık ve sivri dişli, korkunç görüntülü, ürkütücü bir sese sahiptirler. Allah, bizleri kabir azabından korusun ve orada sabit sözü (Keliıne-i Tevhid'i) bizlere söylemeyi n^sib eylesin. Amin.

Buharî, Hz. Aişe (r.a.)'nin Peygamber (s.a.v.)'e şöyle bir soru yönelttiğini rivayet etmiştir:

- Uhud gününden daha şiddetli bir günle karşılaştın mı?

- Kavmimden çok sıkıntılar çektim. En çok ta Akabe gününde sıkıntı çektim. Çünkü kendimi Abdi Ya Leyi b. Abdi Külal'in oğluna (beni himaye etmesi için) arzettinı ama isteğime cevap vermedi. Üzüntülü bir şekilde yoluma devam ettim. Karnüs Sealip denen yere geldiğimde kendime geldim. Başımı kaldırdım, baktım ki, bir bulut beni gölgelendiriyor. Buluta iyice baktığımda içinde Cebrail'i gördüm, bana şöyle seslendi:

- Doğrusu Allah, kavminin sana söylediklerim ve verdikleri cevabı işitmiş ve s ana, dil ediğin emri kendisine vermen için dağların meleğini göndermiştir.

Cebrail böyle dedikten sonra dağların meleği bana seslendi, selam verdi ve şöyle dedi:

- Ya Muhammedi Dileğin nedir? Eğer istersen, şu Ahşabeyn dağlarını senin kavminin üzerine kaldırıp bırakırım. Ben de dedim ki:

- Hayır, umarım ki Allah, onların soyundan sadece Allah'a ibadet eden ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmayan kimseleri dünyaya getirecektir.

Fasıl

Melekler, Cenâb-ı Allah'ın kendilerini yaratmış olduğu görevleri' bakımından kısımlara ayrılırlar. Bir kısım melekler Arş'ı taşırlar. Nitekim bunlardan önceki sayfalar da bahsetmiştik. Bir kısım meleklere Kerrübiyun melekleri denir ki bunlar Arş'm çevresindedirler. Arş'ı taşıyan meleklerle birlikte diğerlerinin en şereflileridirler. Bunlar Mukar-reb (gözde) meleklerdir. Nitekim yüce Allah buyurmuş ki:

«Mesih de, gözde melekler de Allah'a kul olmaktan asla çekinmezler.» (en-Nisâ,172.)

Cebrail ile Mikail de meleklerdendir. Bunların, mü'minler için gıyaben mağfiret dilediklerini Cenâb-ı Allah bildirmiştir. Nitekim bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: «Arş'ı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek teşbih ederler, O'na inanırlar. Mü'minler için: «Rabbimiz, ilmin ve rahmetin her şeyi içine almıştır. Tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla; onları Cehennem'in azabından koru» diye bağışlanma dilerler.

«Rabbimiz! Mü'minleri ve babalarından, eşlerinden, soylarından iyi olanları, kendilerine söz verdiğin Adn Cennetlerine koy. Şüphesiz güçlü olan, Hakim olan ancak sensin. Onları kötülüklerden koru! O gün o kötülüklerden kimi korursan, ona şüphesiz rahmet etmiş olursun. Bu büyük kurtuluştur.» (ci-Cafîr,7-9.)

Meleklerin seciyeleri, böylesine teiniz bir seciye olduğuna göre kendileri de bu seciyeye sahib olan kimseleri severler. Özü sözü doğru ve sözü doğrulanmış olan Muhammed (s.a.v.), bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: «Kul, kardeşi için gıyaben dua ettiği, zaman melek de amin ve senin için de aynı şey olsun, der.»

Meleklerden bir kısmı, yedi kat gökte devamlı suretle gece gündüz, sabah akşam ibadetle meşguldürler. Nitekim yüce Allah buyurmuş ki:

«Gece gündüz bıkmadan teşbih ederler.» (ei-Enbiyâ,20)

Meleklerden bir kısmı devamlı rükû halinde, bir kısmı devamlı kıyam halinde, bir kısmı da devamlı secde halindedir. Meleklerin bir kısmı da grup grup Beyt-i Ma'mur'a gidip ziyarette bulunurlar. Günde 70.000 melek oraya gider, orayı ziyaret edip ayrıldıktan sonra bir daha oraya dönme sırasını elde edemezler. Meleklerin bir kısmı, Cennet'teki işleri yürütürler. Cennetlikler için hizmet hazırlığında bulunurlar. Onları ağırlamak için gerekli elbise, mücevher, mesken, yiyecek, içecek ve diğer ikramları hazırlarlar ki bu ikramları ne gözler görmüş, ne kulaklar işitmiş ne de insan kalbinden geçirmiştir.

Cennet hazini bir melek vardır İd ona Rıdvan denilir, bunun adı bazı hadislerde" sarih olarak geçmektedir. Cehennem görevlisi meleklere de Zebani denir. Bunların reisleri ondokuz tanedir ki başlarında Malik vardır. O da bütün Zebanilerin reisidir. Zebaniler den şu ayet-i kerimelerde bahsedilmiştir:

«Ateşte olanlar, Cehennem'in bekçilerine: "Rabbinize yalvarm da hiç değilse bir gün, azabımızı hafifletsin." derler.» (cl-Mü'mm,49.)

«Cehennem'de şöyle seslenirler: «Ey nöbetçi! Rabbin hiç değilse canımızı alsın.» Nöbetçi: «Siz böyle kalacaksınız.» der. Andolsun ki, size gerçeği getirdik, fakat çoğunuz gerçeği sevmiyorsunuz.» (ez-Zuhmf,77-78.)

«Görevlileri, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine buyrulanlan yerine getiren pek haşin meleklerdir.» (et-Tahnm,6.)

«Orada ondokuz bekçi vardır. Cehennem'in bekçilerim yalnız meleklerden kılmışızdır. Sayılarım bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitab verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını sağladık. Kendilerine kitab verilenler ve inananlar şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık bulunanlar ve inkarcılar: «Allah bu misalle neyi murad etti?» desinler. İşte Allah, böylece dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez.» (ci-Müddessir,30-3i.)

Melekler, ademoğlunu muhafaza etmekle görevlendirilmişlerdir. Nitekim yüce Allah buyurmuş ki:

«Allah'a göre aranızdan sözü gizleyen ile açığa vuran ve geceye bürünerek gizlenip gündüzün ortaya çıkan arasında fark yoktur.

Ardında ve önünde insanoğlunu takip edenler vardır, Allah'ın emri ile onu gözetirler. Bir kavim kendini bozmadıkça, Allah onların durumunu değiştirmez. Allah bir milletin fenalığını dileyince, artık onun Önüne geçilmez. Onlar için Allah'tan başka hami de bulunmaz.» (er-Ra'd,10-12.)

Yukarıdaki ayet-i kerime ile ilgili olarak Valibî, İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: İnsanı, ardından ve önünden takip edip himaye edenler meleklerdir. O'nu, Allah'ın emrinden korurlar. Melekler, onu önden ve arkadan koruma altına alırlar. Allah'ın kaderi geldiğinde yanından uzaklaşırlar.

Mücahid dedi ki: Her kulu uyku halinde, uyanıklık halinde, cinlere, insanlara ve yırtıcı hayvanlara karşı koruyan görevli bir melek vardır. Başına bir iş geleceği zaman melek onu uyararak arkana bak, der. Ancak Allah'ın, yapılmasına izin verdiği şey geldiğinde melek onu uyarmaz ve o şey kulun başına gelir.

Ebu Üsame dedi ki: «Her ademoğluyla birlikte bir melek vardır ki onu korur ve savunur, ancak takdir gelince onu takdire teslim eder.»

Ebu Miclez dedi M: «Adamın biri, Hz. Ali'nin yanma gelip şöyle dedi:

- Murat kabilesinden bazı kimseler" seni öldürmek istiyorlar. Hz. Ali de o adama şu cevabı verdi:

- Her adamın beraberinde koruyucu iki melek vardır. Bunlar onu, hakkında takdir edilmemiş şeye karşı korurlar ama takdir edilen şey geldiğinde onu yalnız bırakırlar, doğrusu ecel, sağlam bir kalkandır.»

Bazı melekler de kulların işledikleri amelleri kayda geçirmekle görevlidirler. Nitekim yüce Allah buyurmuş ki:

«Sağında ve solunda, onunla beraber oturan iki alıcı melek, yanında hazır birer gözcü olarak onun söylediği her sözü zaptederler.» (ei-Kâf.17-18.)

«Oysa yaptıklarınızı bilen, değerli yazıcılar sizi gözetlemektedirler.» (el-înfitâr,10-12.)

Hafız Ebu Muhammed Abdurrahman b. Ebi Hatim er-Razî, Müca-hid'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Sizin yanınızdan ayrılmayan Kirame'n-Katibin meleklerine saygı gösterin, onlar sadece cünüblük ve abdest bozmanız halinde yanınızdan ayrılırlar, biriniz gusül yaptığı zaman bir duvar dibinde veya devesinin duldasında kendini duldaya alsın, ya da kardeşinin duldasına girsin.»

Bezzar, İbn Abbas'tan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Allah, sizi çıplak durmaktan meneder. Allah'tan ve beraberinizde-ki Kirame'n-Katibin meleklerinden utanın. O melekler ki, abdest bozma, cünüb kalma ve gusül yapmanız halinde yanınızdan ayrılırlar. Sizden biri açık yerde gusül yaptığı zaman elbisesi ile örtünsün veya bir duvarın yahut devesinin duldasına girsin.»

Meleklere saygı göstermekten kasıt, onlardan utanmaktır. Hiç kimse, onların yazacağı kötü amelleri, çirkin işleri onlara zapt ettirmesin. Çünkü Allah, yaratılış ve huy bakımından onları mükerrem yaratmıştır. Onların ne kadar mükerrem varlıklar olduğunu şu hadis-i şerif göstermektedir:

«Melekler, içinde suret, köpek ve cünüb bulunan eve girmezler.»

Hz. Ali'den gelen bir rivayette de şu ilave vardır:

«Etrafında sidik bulunan bir eve de melekler girmezler.»

Ebu Said'in merfu olarak rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«İçinde resim ve heykel bulunan bir eve, melekler girmezler.»

Zekvan Ebu Salih es-Semak, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet etti M, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Beraberlerinde köpek veya çan bulunan yoldaşlara melekler yoldaşlık etmezler.»

Bezzar, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: «Allah'ın melekleri vardır ki onlar ademoğullarını ve onların işledikleri amelleri bilip tanırlar. Allah'ın taatiyle amel eden bir kula baktıkları zaman, onu kendi aralarında adım vererek anar ve onun hakkında; «Bu gece falan adam felaha erdi, bu gece falan adam kurtuluşa erdi.» derler. Allah'a karşı ma'siyet (günah) işleyen bir kula baktıklarında onun da adını vererek kendi aralarında anarlar ve; «Bu gece falan adam helak oldu.» derler.»

Buharî, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Melekler nöbet tutarlar. Gece nöbetçisi olan melekler vardır, gündüz nöbetçisi olan melekler vardır. Bunlar sabah ve ikindi namazlarında nöbet değişimi yaparlar, geceyi yanınızda geçirmiş olan melekler, nöbetlerini devrettikten sonra Allah'ın huzuruna çıkarlar. O, (kullarının durumunu) daha iyi bildiği halde sizi onlara sorar ve: «Kullarımı ne halde bıraktınız?» der. Onlar da şu cevabı verirler: «Onları namaz kılarken bıraktık, yanlarına gittiğimizde de namaz kılıyorlardı.»

Bezzar, Enes (r.a.)'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Amelleri zaptedici iki melek, Aziz ve Celil olan Allah'ın huzuruna çıkarken bir günde zaptettikleri amelleri Allah'a arzederler. O da'sayfanın başında ve sonunda istiğfarı görünce mutlaka şöyle der:

«Kulumun bu sahifenin başı ile sonu arasında zapta geçmiş bulunan bütün günahlarını bağışladım.»

Kısaca demek istediğimiz, şudur ki, her insanın iki koruyucu meleği vardır. Bunlar onu, önden ve arkadan Allah'ın emrine karşı yine Allah'ın emriyle korurlar. Yine kulun sağında ve solunda iki yazıcı melek vardır. Sağdaki yazıcı melek, soldaki yazıcı meleğin amiridir. Nitekim bu hususu, aşağıdaki ayet-i celileyi tefsir ederken açıklamıştık:

«Sağında ve solunda onunla beraber oturan iki alıcı melek, yanında hazır birer gözcü olarak söylediği her sözü zaptederler.»
İmam Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Mesud (r.a.)'dan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Sizden her birinize cinlerden ve meleklerden birer arkadaş verilmiştir.

Dediler ki:

- Ya Rasûlallah, sanada mı verilmiştir? ' Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:

- Bana da verilmiştir, ancak cin arkadaşıma karşı Allah bana yardım etmiştir, o cin, bana hayırdan başka bir tavsiyede bulunamaz.»

Muhtemelen bu iki arkadaştan melek olan, insanı korumakla görevli olan melekten başka bir melektir ki o, insana doğru yolu göstermek ve Rabbinin izni ile hayır yolunu göstermekle görevlendirilmiştir. Nitekim cinlerden ve şeytanlardan olan arkadaşı da insanı hep fesada ve sapıklığa sürüklemekle görevlidir. Masum kişi, yüce Allah'ın koruduğu kişidir. Allah'ın yardımını diliyoruz. Yardımına başvurulacak zat yüce Allah'tır.

Buharî, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Cuma günü olduğunda mescitlerin kapılarına melekler gelip dururlar, içeriye girenleri sırasıyla yazarlar, imam oturduğu zaman defterleri dürer ve zikri dinlemeye gelirler.»

Yüce Allah buyurdu ki:

«Sabah vakti de namaz kıl, zira sabah namazına melekler şahid olur.» (el-îsrâ,78.)

Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.), bu ayet-i kerimeyi açıklarken şöyle buyurmuştur: «Sabah namazına gece melekleri ile gündüz melekleri gelip şahid olurlar.»

Buharî, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet etti ki, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Cemaatle kılman namaz, münferit olarak kılman namazdan yirmi beş derece daha faziletlidir. Gece melekleri ile gündüz melekleri sabah namazında bir araya gelirler.»

Ebu Hüreyre (r.a.) şöyle diyordu: Dilerseniz şu ayeti okuyun;

«Sabah vaktinde namaz kıl, zira sabah namazına melekler şahid olur.»

Buharî, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Erkek karısını yatağına davet eder de karısı davetine icabet etmez ve erkek öfkeli olarak yatarsa, sabaha kadar melekler onun karısına lanet okurlar.»

Buharî ve Müslim'in sahihlerinde sabit olan. bir hadiste Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«İmam, âmin dediği zaman siz de âmin deyin, zira âmin deyişi, meleklerin âmin deyişine denk gelen kimsenin önceki günahları bağışlanır.»

Sahih-i Buharî'de sabit olan bir hadiste de Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«İmam, âmin dediği zaman semadaki melekler de âmin derler. Amin deyişi, meleklerin âmin deyişine denk gelen kimsenin önceki günahları bağışlanır.»

Buharî, Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayet etti ki, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«İmam, "Semiallâhü limen hamideh" dediği zaman siz de, "Alla-hümme Rabbena ve lekel hamd" deyin. Zira sözü, meleklerin sözüne denk gelen kimsenin Önceki günahları bağışlanır.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Said'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Allah'ın, yeryüzünde, insanların amellerini yazan meleklerden ayrı olarak gezici melekleri de vardır. Bunlar, Allah'ı zikreden bir topluluk gördüklerinde birbirlerine şöyle hitab ederler: «Aradığınıza gelin.», gelirler. Dünya semasına inerler. Cenâb-ı Allah, onlara şöyle sorar:

- Kullarımı ne iş yaparken bırakıp geldiniz?

- Onları, seni hamd, temcid ve zikrederken bırakıp geldik.

- Onlar beni görmüşler midir?

- Hayır.

- Onlar beni görselerdi nasıl olurdu?

- Eğer seni görselerdi, daha çok hamdeder, temcid eder ve zikrederlerdi.

- Onlar ne istiyorlar?

- Cenneti istiyorlar.

- Cenneti görmüşler midir? -Hayır.

- Cennet'i görselerdi nasıl olurdu?

- Eğer Cenneti görselerdi, ona karşı daha tutkulu olurlar ve daha çok isterlerdi.

- Onlar neden sığmıyorlar?

- Ateşten sana sığınıyorlar. -Ateşi görmüşler midir?

- Hayır.

- Görselerdi nasıl olurdu?

- Eğer ateşi görselerdi, ondan daha çok kaçarlar ve daha çok korkarlardı.

- Şahit olun, ben onları bağışladım.

- İyi ama onların arasında günahkar olan falan kimse vardı, o sadece bir iş için onların yanma gelmişti.

- Onlar öyle bir topluluktur ki, meclislerinde oturan kimse (her ne vasıfta olursa olsun) bedbaht olmaz.»

' İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Hüreyre'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Bir kimse, bir mü'minin dünya sıkıntılarından birini gidererek nefes aldınrsa, Allah'ta onu kıyamet gününün sıkıntılarından kurtarıp nefeslendirir. Bir kimse, bir Müslümanm ayıbını gizler ise, Allah da dünya ve ahirette onun (ayıbını gizler), kul, kardeşine yardım ettiği sürece Allah ta ona yardımcı olur. Bir kimse, ilim elde etmek maksadıyla bir yola koyulursa Cenâb-ı Allah, onun Cennet'e götürücü yolunu kolaylaştırır. Bir topluluk, Allah'ın evlerinden birinde bir araya gelip Allah'ın kitabını okur,kendi aralarında onu ders olarak ele alırlarsa, üzerlerine huzur iner, rahmet onları kaplar, melekler onları kuşatır ve Allah ta onları kendi yanındaki kimselere (meleklere) anlatır. Bir kişiyi, ameli geciktirir (geride biralar) ise soyu onu hızlandırmaz, (ileriye götürmez.)»

İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde Ebu Derda'dan merfu olarak şöyle bir hadis rivayet edilmiştir:

«Yapdığı işe razı oldukları için melekler ilim talebesinin önüne kanatlarım sererler.» Yani ona karşı mütevazı olurlar. Nitekim yüce Allah buyurmuş ki:

«Onlara acıyarak alçak, gönüllülük kanatlarını ger» (ei-îsrâ, 24.)

«Sana uyan mü'minleri kanatlarının altına al.» (eş-şuarâ, 215.)

İmam Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Mesud'dan rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Allah'ın yeryüzünde gezici melekleri vardır. Ümmetimin selamlarını bana tebliğ ederler.»

İmam Ahmed b. Hanbel, Hz. Aişe'den rivayet etti ki, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

«Melekler, nurdan yaratıldılar. Cinler, dumansız ateşten yaratıldılar. Adem ise, size anlatılan şeyden yaratıldı.»

Melekler ile ilgili bir çok hadis vardır. Allah'ın bize nasib ettiği kadarını burada naklettik. Hamd Allah'adır.

Fasıl

İnsanlar, meleklerin beşere nisbetle daha üstün olup olmadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bu mesele, daha çok kelamcılarm kitaplarında görülmektedir. Bu hususta Mutezilüer ve onlara muvafakat edenlerle kelamcılar arasında ihtilaf vardır. Bu mesele ile ilgili olarak gördüğüm en eski söz, Hafız İbn Asakir'in kendi târihinde Ümeyye b. Amr b. Said b-. As'm biyografisinden bahsederken söylediği sözdür: Ümeyye, Ömer b. Abdülaziz'in meclisine gitmiş. Yanında da bir cemaat varmış. Ömer b. Abdülaziz: «Allah katında insandan daha kıymetli bir şey yoktur.» demiş ve sözünü teyid etmek için de şu ayet-i kerimeyi delil olarak ileri sürmüştü:

«İnanıp yararlı iş işleyenler, işte onlar da yaratıkların en iyileridirler.» (el-Beyyinc,7.)

Ömer b. Abdülaziz'in bu görüşüne, Ümeyye b. Amr b. Said de muvafakat etmişti. Ancak İrak b. Malik şöyle karşılık vermişti: «Allah katında meleklerinden daha kıymetli ve üstün bir varlık yoktur. Çünkü onlar, onun iki evinin hizmetçileridirler. Peygamberlerine gönderdiği elçileridirler.» Böyle derken şu ayet-i kerimeyi delil olarak ileri sürmüştü:

«Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi, melek olmanızı veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir.» (cl-Arâf, 20.)

Ömer b. Abdülaziz, meclisinde bulunan Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'ye: «Sen ne diyorsun ey Ebu Hamza?» diye sorunca o da şu cevabı vermişti:

«Cenâb-ı Allah, Adem'i mükerrem kıldı, onu, kendi eliyle yarattı ve ona kendi ruhundan üfledi, melekleri ona secde ettirdi. Onun soyundan peygamberleri ve mürselleri gönderdi, melekleri de ona ziyaretçi olarak gönderdi.»

Muhammed b. Kab böyle diyerek Ömer b. Abdülaziz'in görüşüne muvafakat etti. Ancak delil olarak, onun ileri sürdüğü ayetten başka bir delile dayandı. Bu hususta ileri sürülen en kuvvetli delil, şu ayetin sarih ifadesidir: «İnanıp yararlı iş işleyenler...» ayet-i kerimesi, sadece insanlara mahsus değildir. Cenâb-ı Allah, meleklerini de mü'minlikle nitelemektedir. Onlar hakkında şöyle der: «Melekler, O'na iman ederler.» Cinler de aynı niteliğe sahiptir. O'nlar da imanla muttasıfhrlar: «Şüphesiz, doğruluk rehberi olan Kur'ân'ı dinlediğimizde ona inandık.» (el-Cinn, 13.)

«İçimizde kendini Allah'a vermiş olanlar da vardır.» (el-Cinn,i4.)

Bu konuda dayanılacak en güzel delil, Osman b. Said ed-Darimı nin Abdullah b. Amr'dan merfu olarak rivayet ettiği şu sahih hadistir:

«Cenâb-ı Allah, Cennet'i yarattığı zaman melekler dediler ki: «Ya Rab, bunu bize ver, bunun yiyeceklerini yiyip, içeceklerini içelim.Sen dünyayı ademoğulları için yaratmışsın (Bunu da "bize ver).» Cenâb-ı Allah onlara cevaben şöyle dedi: «Kendi elimle yarattığım kimsenin salih yyetini, kendisine «ol» dediğimde olan varlığa (meleğe) eşit yapmam.»

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
01 - 011 - Meleklerin Yaratılışları Ve Özellikleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
islamgezginleri :: (¯`·.(¯`·.Dini ilimleR.·´¯).·´¯) :: "El-Bidaye ve'n-Nihaye - Ibni Kesir"-
Buraya geçin: