بســـم الله الرحمن الرحيم
Kabri Başında Hz. Peygamberden Şefaat İstenmesi
Ayrıca Hz. Peygamber'in vefatından sonra, kabri başında O'nun şefaatini, duasını ve istiğfarını istemek, hiçbir İslâm âlimine göre meşru değildir.
Böyle bir şeyi dört mezheb imâmı ve mezheblerin ilk fakîhleri de belirtmemişlerdir. Bunu sâdece son zamanlarda çıkan bâzı âlimler söylüyor.
Bunlar bir de Utbî 'den bir bedevinin Hz. Peygamber'in kabrine gelip yukarıda kaydettiğimiz Nisa sûresinin 64. âyetini okuduğuna şâhid olduğu, sonra rüyasında Cenâb-ı Hakk'ın bu bedeviyi affettiğini gördüğü şeklindeki bir hikâyeyi naklediyorlar.
Fakat böyle bir rivayeti, sözleriyle insanlara fetva verilen rehber mezheb müctehidlerinden hiçbirisi zikretmemiştir. Bu hikâyeyi nakledenler ise destekleyici herhangi bir şer'î delil getirememişlerdir.
(Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Abdilâziz el-Utbî (255/869) : Endülüs'lü âlim ve Mâliki fakîh. Mâliki fıkhına dâir eserleri vardır. Endülüs'te vefat etmiştir (Ziriklî, A'lâm V/307)
Eğer kabri başında Resûlüllah'ın duası, şefaati ve istiğfarını talep etmek meşru olsaydı, şüphesiz sahâbe-i kiram ve hakkıyla onların yolundan gidenler bunu diğerlerinden daha iyi bilip daha önce tatbik ederlerdi ve İslâm ulemâsı mutlaka böyle bir şeyi naklederdi.
İmâm Mâlik'in şu sözleri ne kadar hoştur:
"Bu ümmetin sonunu, ancak ve ancak evvelini ıslâh eden şey düzeltebilir... Bana bu ümmetin evvel gelenlerinden ve rehberlerinden böyle bir şeyi yaptıklarına dâir hiçbir bilgi ulaşmadı."
Şimdi böylesi bir imâm, seleften hiç kimsenin yapmadığı bir şey olduğu halde, nasıl olur da seleften herhangi bir zâttan nakledilmemiş bir din ortaya koymaya kalkışır ve müslümanlara - vefatlarından sonra- peygamberler ve sâlihlerden dua, şefaat ve istiğfar talep etmelerini emredebilir?!
ibni teymiyye külliyatından