İSLAMın en ihmal ettiğimiz yönü "ahlak" yönüdür.
İlk karşılaştığımız kişiye, dinini sorgulayacaksak;
namaz kılıyor musun, hacca gittin mi,
zekátın tamam mı diye sorarız.
Bununla onun dini hayatını veya hassasiyetlerini test etmek isteriz.
Bu sorular tabii ki boş ve gereksiz sorular değildir.
Ama bunlar kadar kıymetli olan bir noktayı gözden kaçırırız.
Son elçinin kişiliğini tanımlamada Kuranın vurguladığı
"ahlak" çoğumuzun dikkatini çekmez. Kuran-ı Kerim,
Hz. Peygamberi tanıtırken, "Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzerinesin" der.
Hz. Peygamber de kendi misyonunu tanımlarken,
"Güzel ahlakı tanımlamak için gönderildim" der.
O halde içinde mükemmel bir ahlakı barındırmayan namaz,
oruç, zekát veya diğer bir ibadetle kişi belki, görüntüsüyle
farzı -görevi- yerine getirmiş olur ama amacına ulaşamaz.
Hz. Ömer, huzurunda biri hakkında iyi şahadette
bulunulunca şahitlikte bulunanı susturur ve sorar:
"Onunla ticaretin oldu mu, onunla yolculuk ettin mi?"
Adam "Hayır" der. Bunun üzerine Hz. Ömer,
"Sus ve şahadette bulunma.
Çünkü sen onu yeterince tanımıyorsun" karşılığını verir.
Hz. Ömerin, adamın ibadetini değil de ahlakını sorgulaması çok önemli.
Çünkü kişinin ibadeti kendisini bağlar veya kendisine fayda sağlar.
Ama "ahlak, huy, karakter" ise topluma yansır. Bunun eksikliği toplumun dengesini yaralar.
En muhteşem ahlaka sahip olan Peygamberimizin öğütlediği
"ahlaki" ölçüleri saymaya devam edelim öyleyse:
1- Mümin, kötülük edene iyilik eder. İntikam mümine yakışmaz:
2- Mümin acele etmez. Ölçülü hareket eder:
3- Mümin güler yüzlü olur: