Hadîsin Yapısı
Hadîsler birbirinden farklı iki ana kısımdan oluşur: sened ve metin.
Sened; güvenmek, dayanmak anlamına gelen “sened” kelimesi, bir hadîs terimi olarak, metnin başında yeralan ve biri diğerinden almak ve nakletmek suretiyle hadîsi rivâyet eden kişilerin, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve selleme varıncaya kadar sayıldığı kısımdır. Başka bir deyişle, râvîler zincirinin adı olup bu zincir, hadîsin Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden kimler aracılığıyla ve hangi yollarla bize ulaştığını gösterir. Sened daha çok hadîs uzmanları için, hadîsin sıhhatini, yani, hadîsin Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme âit olup olmadığını kontrol edebilmek açısından önem taşımaktadır {bakınız: isnâd, rivâyet, merviyy, tarîk, vecih kelimeleri}
Metin; senedin, ya da râviler zincirinin kendinde son bulduğu, rivâyet edilen asıl hadîs kısmına verilen isimdir.
Bir hadîsin makbul olup olmadığının araştırılmasında hadîsin bu iki kısmı incelenir: Metin incelemesi/tenkidi, sened incelemesi/tenkidi.
Metin tenkidi, hadîsin metninin incelenmesi ile içinde tutarsızlıkların olup olmadığının, daha kuvvetli ve yaygın hadîslerle çelişip çelişmediğinin araştırılmasıdır. Sened tenkidi ise senedin yapısının incelenmesi ve tarihi bilgilerle râvîlerin ömürlerine bakarak kopukluk olup olmadığının, râvîlerin rivâyete ehil olup olmadığının araştırılmasıdır.
Kabul ve red yönünden hadîsin sened ve metnini inceleyen ilim dalına Hadîs Usûlü denmektedir. Hadîs ilmi temelde rivâyetu’l-hadîs ve dirâyetu’l-hadîs diye iki ana bilim dalına ayrılmaktadır. Rivâyetü’l-hadîs ilmi, Rasûl-i Ekrem’in söz, fiil, takrir ve hallerini; bunların zabt edilip usûlüne uygun olarak sonraki nesillere nakledilmelerini konu edinen hadîs ilim dalıdır. Mustalahu’l-hadîs ve usûlü’l-hadîs diye de isimlendirilen dirayetü’l-hadîs ilmi, “Sened ve metnin durumlarını anlamaya imkan veren kaideler ilmi” olarak tarif edilmektedir. Bu tariften açıkça anlaşılacağı gibi dirayetü’l-hadîs ilmi, genel ve teorik kaideler vaz ederek râvî, rivâyet ve merviyy konularının tetkik ve tenkidine zemin hazırlamaktadır. Zaten usûl, aslın çoğulu olarak, asıllar, kökler, kaynaklar anlamındadır. Kelime olarak yol, yöntem, kaide, düzen ve metod anlamlarına gelen usûl, bir ilmin asıl mevzuundan önce öğrenilmesi gereken esaslar, prensipler, başlangıç bilgileri ve teknikleri demektir. Böyle olunca, hadîs usûlü, hadîs ilminin dayandığı prensipler, hadîs metodolojisi anlamına gelmektedir. “Hadîs usûlcüleri” denilince de hadîs ilminin dirâyete dayanan prensipler bölümü (usûliyyât) ile meşgul olan âlimler (usûliyyûn) akla gelir.
Hadîs ilmi ve alimlerinin emekleri sayesinde İslâm dininin tahrif ve tebdîlden korunması sağlanmış, tespit edilen kaidelerle hadîs rivâyetinde gerekli titizliğin gösterilmesi sağlanmış, zihinlerin hurafeden arındırılması sağlanmıştır.
Hadîs ilmi kapsamında mevcut bilgi alanlarından, müstakil araştırmalara mevzu teşkil edecek muhtevada olanları hakkında bakınız: Cerh ve Ta’dîl İlmi, Hadîs Râvîleri İlmi, Hadîslerin Vürûd Sebepleri İlmi, Ğarîbu’l-Hadîs İlmi, İlelu’l-Hadîs İlmi, Muhtelifu’l-Hadîs İlmi kelimeleri. bu üste geçen gerçek hadisle yalan hadisi ayıklama ilmidir ve Başlangıçtan Günümüze Kadar Hadîs İlminin Geçirdiği Devreler
Hadîs ilimleri tedrîcî bir gelişme göstermiştir. Doğuş Dönemi olarak adlandırılabilecek hicrî I. asrın sonuna kadar uzanan sahâbe asrının iki belirgin özelliği vardır; hadîslerin ashâb-ı kirâm tarafından ezberlenmesi ve hadîslerin yazıya geçirilmesi. Takip eden hicrî II. asrın başından III. asrın evveline kadar süren Tekâmül Döneminde ise hadîs ilimleri gelişmiştir. Bu gelişmenin nedeni olarak; insanlarda hıfz melekesinin zaafa uğraması, zaman diliminin açılması nedeniyle senedlerin uzaması, buna ek olarak hadîs râvîlerinin çoğalması, siyasî ve itikâdî mezhepler ve gruplaşmaların ortaya çıkması gibi olumsuz gelişmeler karşısında İslâm alimlerinin muhtemel zararların önüne geçebilecek tedbirler alma gayretlerini tespit etmek mümkündür. Tekâmül Dönemini hicrî III. asırdan IV. asrın yarısına kadar süren ve “hadîs edebiyatının altın çağı” denmeye sezâ tasnif asrı gelir. Çünkü bu asırda sünnet ve sünnetle ilgili ilimler tam anlamıyla tedvîn ve tasnîf edilmiş, hadîs kitaplarının en değerlileri olan “Kütübü Sitte” bu devrede telif edilmişlerdir. Bereketlenme Dönemi olarak isimlendirilen IV. asrın ortalarından VII. Asrın başlarına kadar uzanan dönemde ulema, geçmiş alimlerin ilk tedvîn devri eserleri üzerine eğildi; bir branşta yazılmış olan muhtelif eserlerdeki bilgileri birleştirdiler, öncekilerin ihmal ettikleri konuları tamamladılar, hadîs ilimleri konusunda tedvin faaliyetleri artarak devam etti. VII. asırdan X. asıra kadar devam eden döneme Olgunlaşma Dönemi denir ki, bu dönemde hadîs ilimlerine ait eserler kemâle ulaşmıştır. Bu ilmin bütün branşlarını içine alan eserler ortaya konmuştur. Duraklama Dönemi adı verilen X. asırdan XIV. asra kadar süren dönemde nazım ve nesir olarak hadîs ilimlerinde özet çalışmalar çoğalmış, konuların derinliklerine girmeksizin önceki müelliflerin sözleri üzerinde lafzî münakaşalar ulemayı meşgul etmiştir. XIV. asırdan günümüze kadar gelen dönem içinde, İslâm dünyasının başka kültür havzalarıyla temasının neticesinde ortaya çıkan tehlikeler, sünnet etrafında oryantalistler tarafından ortaya atılan ve müstağribler tarafından da aynen iktibas edilen ve benimsenen birtakım şüpheler baş gösterdi. Şüphe belirtilen konular etrafında eserler yazmak, onların yanlış ve iftiralarını reddetmek gerekmekteydi. Keza mevcut hadîs ilimleri hakkında telif usulü de yenilemeyi gerektiriyordu. Nitekim ulema bu gerekleri yerine getirdiler ve faydalı, gerçekten orijinalitesi olan eserler artmaya başladı. /riyazussalihin