AHLAKTA MÜKEMMEL ÖRNEK
Güzel ahlak adı altında toplanan tüm güzel vasıfları örnek insan
olarak en mükemmel şekilde yaşayan insan hiç şüphesiz Peygamberimizdir
(a.s.m.) O’nun ahlakı o kadar yücedir ki, Bizzat Cenab-ı Hak, O’na
hitaben şöyle buyurur “Muhakkak Senin için tükenmeyen bir mükafat
vardır. Çünkü Sen pek yüce bir ahlak üzerindesin” (Kalem süresi 4)
Nitekim, Hz. Aişe Efendimizin ahlakından örnek almak isteyen
Sahabilere şöyle buyurmuştur: “Siz Kur’an’ı okuyor musunuz? O’nun ahlakı
Kur’an’dır” Peygamberimizin hayatından her tabakadan insanlar örnek
alacak yönler bulabilir. Bizatihi insan olarak O’nun hayatından alacağı
sayısız fazilet ve güzellikler yanında, kendi mesleğini ve cemiyetteki
yerini ilgilendirecek pekçok derside alabilir. Çünkü O’nun hayatı her
yönüyle örnektir.
PEYGAMBERİMİZİN AHLAKİ HUSUSİYETLERİ
Peygamberimizin ahlakının en mühim bir hususiyeti, Allah vergisi
oluşudur. Allah, O’nu kusursuz, eksiksiz, mümtaz bir şekilde
yaratmıştır. O’nu terbiye edem, edep ve ahlakın en seçkin özellikleriyle
süsleyen Yüce Rabbidir.
Diğer bir hususiyette birbirine zıt ve ters huyların orta yolu,
doğru yolu bulmasıdır. Bazı anlar olmuş en cesur bir asker gibi
meydanlara çıkmış savaşmış. Ama bu halinde bile yumuşak kalpliliğini,
merhametini esirgememiştir. Bu kadar ağır bir vazife üzerinde olduğu
halde, O kendisini Rabbine vermiş, Gününün büyük kısmını ibadetle
geçirmiştir. Bu yönüyle dünyadan alakasını kesmiş görünse de O hep
sosyal hayatın içinde idi.
O’nun ahlakı bir meleke halinde idi ki O’nu gören herkes faziletleri
ile yaratıldığı kanaatine varırdı.
AHLAK SAHASINDA BÜYÜK İNKİLAP
Peygamberimiz birkaç sene gibi kısa bir zamanda o geniş yarımadada
vahşi, adetlerinde mutaassıp çeşitli kavimleri kötü ahlak ve kötü
alışkanlıklarından kurtarıp, yerine güzel ahlak kurallarını yerleştirdi
PEYGAMBERİMİZİN GENÇLİĞİ
Peygamberimizin çocukluk ve gençlik yılları temiz ve iffetli bir
şekilde geçti. Peygamberlikten sonra nasıl bir ahlaka sahipse,
peygamberlikten önce de öyle bir ahlaka sahipti. O hep temiz ve nezih
yaşadı. Çünkü Allah O’nu cahiliye devrinin bütün çirkinliklerinden
nefret edecek biçimde yaratmıştı. Kavmi arasında el’Emin lakabıyla
anılırdı. Nitekim, müşrikler Efendimize inanmadıkları, hatta öldürmek
istedikleri dönemde bile mallarını O’na emanet etmişlerdi.
YAKINLARININ DİLİNDEN PEYGAMBERİMİZİN AHLAKI
Peygamber efendimiz hiçbir halini insanlardan saklamamıştır. Çünkü
O’nun her hali Sahabiler için bir örnek teşkil etmektedir.
Peygamberimizin aile hayatına ait meseleleri Aişe validemizden
öğreniyoruz. “Resulullah hiçbir zaman şahsı için kin tutmazdı. Birşeye
kızarsa Kur’an kızdığı için kızar, beğenirse Kur’an beğendiği için
beğenirdi. Ne kötü söz söyler, ne de kötülük yapmak isterdi.”
Hz. Ali ise O’nun ahlakını şöyle anlatmaktadır: “Daima güleryüzlü,
güzel huylu idi. Kimse ile çekişmez bağırıp çağırmazdı. Pinti ve cimri
değildi. Çok konuşmaz, boş şeylerle uğraşmazdı. Hiçbir kimseyi
arkasından kınamaz ayıplamazdı.”
Enes bin Malik “O insanların en lütuf karıdır. Bir köleyi, bir
çocuğu dahi geri çevirmezdi. Biri ile musafaha ettiği zaman, elini tutan
kimse bırakmadıkça elini bırakmazdı.”
PEYGAMBERİMİZİN TEVAZUU
Efendimiz tevazu ve alçakgönüllülüğün en makbulünü ve erişilmesi
mümkün olmayanı yaşamıştır. İnsanlar içinde hiçbir şekilde peygamberlik
imtiyazını kullanmamış, kendisini üstün görmemiştir ve bir “Kul
peygamber olarak kalmayı istemiştir.”. Çok defa elini öpmek isteyenleri,
aşırı şekilde hürmet gösterenleri hoş karşılamazdı.
Hendek savaşında ashabıyla hendek kazmış, Kuba mescidi inşasında bir
işçi gibi çalışmış, hep ashabıyla oturmuş, kendini onlardan farlı
görmemiştir. Veda haccına giderken sırtında sadece dört dirhem değerinde
kadife parçası, devesinin üzerinde ise yırtık bir sitte bulunuyordu.
PEYGAMBERİMİZİN HİLMİ VE YUMUŞAK HUYLULUĞU
Peygamberimiz peygamberliğinden öncede, sonra da insanların en
halimi ve en yumuşak huylusu idi. O şahsına yapılan kötülüklerden dolayı
hiçbir şekilde intikam almayı düşünmezdi. Kendisine yapılan türlü türlü
eziyetlere, hakaretlere rağmen O tahammül ediyordu. O’nun yumuşak
huyluluğuna, insanları Hakk’a davet ederken gösterdiği sabra Tevrat’ta
da işaret edilmiştir. Hatta Tevrat’taki özellikleri Efendimizde olduğunu
gören Yahudi alimleri de müslüman oluyorlardı. On sene hizmetinde
bulunan Enes bin Malik “Bana bir kere dahi olsun of demedi” şeklinde
sözleriyle O’nun hilmini tasvir etmektedir.
HAYASI
Haya bakımından da insanların en hayırlısı ve en utangacı idi. O
cahilliye devrinde Arapların yaptığı şeylerden tiksiniyor, hoş
karşılamıyordu. O’nun hayası başkalarının kusur ve ayıplarını
hatırlatmaya ve söylemeye meydan vermezdi. Söylemesi gereken şeyi
doğrudan söylerdi.
MERHAMETİ VE ŞEFKATİ
Merhamet ve şefkat O’nun yüce şahsiyetinin bir aynası
mesabesindedir. O’nun kadar merhametli, O’nun kadar müşfik ve ince ruhlu
bir insan gelmemiştir. Ki O Cenab-ı Hakk’ın Rahim ve Rauf ismini alması
ne kadar merhametli ve müşfik bir kalbe sahip olduğunu gösterir. Tevbe
süresinin 128. ayetinde “and olsun ki size içinizden bir Peygamber geldi
ki, sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır ve güç gelir. Size çok düşkündür.
Bütün mü’minlere merhametli ve esirgeyicidir” buyurmaktadır. Fakirleri,
köleleri, zayıfları korur herkese eşit muamele ederdi. Duasında da
“Allah’ım beni fakir yaşat, fakirlerle haşret” diye yalvarıyordu.
FAKİR VE KİMSESİZLERE MERHAMETİ
Abdullah bin Amr bin As anlatıyor “Bir gün mescitte oturuyordum.
Bazı fakir kimseler toplanmış sohbet ediyorlardı. Resulullah içeri
girdi. Bir başka tarafa yönelmeden onların yanına gitti ve onlara fakir
muhacirlere zenginlerden önce cenneti müjdeledi. Efendimiz evinin
yanında kalan Suffe ashabının ihtiyaçlarını kendi evinin ihtiyaçlarından
önce görürüdü.”
YETİMLERE ŞEFKATİ
Kendisi yetim büyüdüğü için yetimliğin ne kadar zor olduğunu
biliyordu. Onlara çok müşfik davranıyordu. Kendi evinden yetim hiç eksik
olmazdı. Hz. Hatice’nin ilk kazasından ölen çocuğu, hatta Ümmü Seleme
ile evlendiğinde, beraberinde beş yetimi vardı. Bir bayram gününde bir
kenarda karnı aç, perişan bir vaziyette ağlamaklı duran bir yetim çocuğu
aldı, Karnını doyurdu, giydirdi. O’nu evlatlığına aldı.
KÖLELERE ŞEFKATİ
Peygamberimizin şefkat ve merhametinde en çok istifade edenlerin
başında köleler gelir. Efendimiz bu insanları hürriyete kavuşmaları için
çaba göstermiş bu konuda ashabını teşvik etmiştir. Efendimiz asırlardır
süren bu müesseseyi doğrudan kaldırmak yerine tedricen kaldırma yoluna
gitmiş hatta Zeyd bin Harise’yi ordu komutanlığına getirerek ders
vermeye çalışmıştır.
KADINLAR ŞEFKATİ
Cahiliyede kadınların durumları perişandı. İnsanlık, kız çocuklarını
gömüyor, kadınları hor ve hakir görüyorlardı. Kısa zamanda O’nun
merhameti kadınlar üzerende görülmeye başladı. “Cennet anaların ayakları
altındadır” buyurarak onlara yüce bir paye verdi.
ÇOCUKLARA ŞEFKAT VE SEVGİSİ
Bir çocuk gördüğü zaman mübarek yüzünü neşe ve sevinç kaplardı. Onu
tutar, kollarına alır, okşar severdi. Onlara selam verir, hal
hatırlarını sorardı. Hatta bir keresinde yarış yapan çocukların arasına
katılmış onların neşesine ortak olmuştur. Bilhassa kendi çocuk ve
torunlarına çok düşkündü. Bir dizine Hasan bin Aliyi, diğer dizine de
Üsameyi alır bağrına basar “Allah’ım bunlara rahmet et” diye dua ederdi.
HAYVANLARA OLAN MERHAMETİ
Efendimiz cahilliye araplarının hayvanlara muamele hususundaki kötü
davranışlarını ortadan kaldırdı. Hayvanlara yapılan eziyetlere karşı
ikazda bulunuyor. Onları fazla çalıştırmamaları, aç bırakmamaları
hususunda ikaz ediyordu.
AFFI VE BAĞIŞLAMASI
Kendi yakınlarına daima müsamahalı davrandığı gibi düşmanlarını da
bilhassa güçsüz durumlarda affetmişti. İkrime’yi, Ebu Süfyan’ı hatta
Vahşi’yi ve Hindi bağışlaması O’ndaki affetme enginliğini
yansıtmaktadır. Ki Vahşi O’nun amcasını öldürmüş, öldürmekle kalmamış ki
organlarını parçalamıştı. Ama Vahşi müslüman olup af dileyince O geri
çevirmedi.
AHDE VEFA
Sözünü tutma hususunda dost düşman ayırmamıştır. Peygamberliğinden
önce bir dostuna verdiği sözü tutabilmek için 3 gün beklediği meşhurdur.
Hatta Bedir savaşı öncesinde, Huzeyl ve oğlu Resulullahla birlikte
çarpışmak üzere yola çıkmışlardı ki müşrikler onları bir yerde
sıkıştırıp, onlardan Peygamberimizle birlikte savaşmak üzere söz
aldılar. Huzeyl ve babası Bedirde durumu Efendimize anlatınca “Hayır siz
Medineye dönün, Onlara karşı verdiğiniz sözü yerine getiriniz.”
Buyurdu.
NEZAKETİ
İnsanların naziği, en nezih tabiatlısı, zerafet bakımından en ince
ruhlusu davranış yönüyle en latifi idi. Enes bin Malik “Kendisine birşey
sorana can kulağı ile dinler, soruyu soran ayrılmadıkça yanından
gitmezdi” buyuruyor. Kendisini ziyaret edenlere ikramda bulunur,
oturmaları için hırkasını sererdi. Kimsenin sözünü kesmez, konuşmasını
yarıda bırakmazdı.
ADALETİ
Birbirleriyle düşman kabileler arasında İslamı yayarken adaletli
davranıyor, birini küstürüp diğeriyle anlaşmıyordu. Adalet hususunda,
Ebu Hodrad ismindeki bir sahabeden alacağı olan yahudinin hakkını
araması çok ibret vericidir.
VAKAR VE SUKUTU
Son derece vakar ve izzet sahibiydi. Görenler önce bir ürperir ve
korkar sonra da O’nun ne kadar müşfik bir insan olduğunun farkına
varırdı. O ciddiyete zarar veren hareketlerde bulunmazdı. Boş ve
lüzumsuz konuşmaz, dedikodu yapmaz, kimsenin aleyhinde söz söylemezdi,
Sadece tebessüm eder, kahkaha atarak gülmezdi. Başkasını rahatsız
edecek, iğrendirecek harekette bulunmazdı. Yürümesi bile vakardı. Cihad,
oruç ve zekattan sonra en hayırlı ibadeten sukut olduğunu bildirirdi.
ŞECAAT VE CESARETİ
O gençliğinden itibaren hayatının bütün devrelerinde şecaat
manasındaki cesaret açık bir şekilde görülmektedir. O’nun cesaretini
anlamak için O’nun tek başına büyük dünya devletlerini karşısına
almasına O’nun insanları hak dine davetindeki gayretine bakmamız yeterli
olur.
SABRI
O bir sabır kahramanıdır. Hayatına baktığımızda daha doğmadan
babasını, altı yaşında annesi sonra dedesini ve amcası Ebu Talib’i
kaybediyor. Kızı Fatıma hariç bütün çocukları kendisinden önce ölüyor.
Türlü türlü sıkıntılar çekiyor, hakaretler yiyor, aç kalıyor,
hastalıklar geçiriyor da O sabrediyor.
ŞÜKRÜ
O’nun mübarek dilinden Elhamdülillah lafzı düşmezdi. Sabahlara kadar
namaz kılar soranlara da “Allah’ıma şükreden bir kul olmayayım mı?”
derdi. Sevinçli bir haber duyunca hemen şükür secdesi yapardı. Yine
sakat ya da hasta birisini görünce Allah’ın kendisine ihsan ettiği
nimetlere şükrederdi.
TİCARİ AHLAKI
O herkes gibi alışverişte bulunur, çarşı pazarda dolaşırdı.
Kendisine peygamberlik gelmeden öncede ticaretle uğraşıyor, O’nun
doğruluğuna dürüstlüğüne hayran kalıyorlardı. Kendisinden hakkını
usulsüzce hakkını isteyen bedevileri terslemiyor hemen haklarını
veriyordu. Çarşı pazarda dolaşıyor, usulsüzce ticaret yapanları
uyarıyordu.
AKRABALARINA İYİLİĞİ
Efendimizin baba tarafından çok akrabası bulunurdu. O amcasını çok
sever ve gözetirdi. Hatta Ebu Talib’in sıkıntıya düştüğü esnada Ali’yi
yanına aldı ve kendisi baktı. O hiçbir akrabasını üstün tutmaz hepsini
gözetirdi. Süt annesi ve kardeşlerine hürmet gösterirdi. Huneyn
savaşından sonra süt kardeşi esir düşmüştü. Peygamberimizin huzuruna
getirilince O’na hürmet etmiş hırkasını altına sermiş ve ikramda
bulunmuştur.
MİSAFİR PERVERLİĞİ
Evinden misafir hiç eksik olmazdı. O misafir hususunda din, şahıs,
devlet ayrımı yapmazdı. Taif’ten gelen Sakif heyetini ağırladı.
Hizmetlerini gördü ve müslüman olarak ayrıldılar. O’nun evi müsait
olmayınca başka kişilerin evleri açılıyor misafirler konuk ediliyordu.
O’nun bir de devamlı misafirleri vardı ki (Suffeliler) onların eğitim ve
öğretimlerini üslendiği gibi onların geçimlerini de üstlenmişti.
DÜŞMANLARININ PEYGAMBERİMİZİN AHLAKINI
İTİRAFLARI
Düşmanları tarafından bile takdir ediliyordu. Bir gün Ebu Cehil
“Vallahi Muhammed muhakkak doğru sözlüdür, hiçbir zaman yalan
söylememiştir” demekten kendisini alamıyordu. Yine zaman zaman
peygamberimize diliyle eziyet eden ve hakarette bulunan Nadr bin Haris
müşriklerin ileri gelenleri toplanmış ve onlara “ Muhammed ne şair, ne
sihirbaz, ne delidir, ne de büyülenmiştir”.
Yine yabancı yazarlardan Daumer “ Muhammed und sien work” adlı
eserinde “O’nun şahsında birçok meziyetler toplanmıştır ve tüm Arabistan
imana gelene kadar bir lahza dinlenmemiştir” demekten kendini
alamamıştır.
Yine Lamartin “İnsanın büyüklüğü hangi ölçü ile ölçülürse ölçülsün,
acaba O’ndan daha büyük bir insan bulunur mu?”demiştir.
Yazar : Mehmet PAKSU