İslam dininin temelinde, ın varlığını, birliğini ve Ondan başka ilah olmadığını kavramak yatar. İslamın, insanın hayatına hâkim olabilmesi için, kişinin bu gerçeklere tam iman ederek, ın sözü olan Kuran;a eksiksiz uyması şarttır. İnsan, İslam fıtratı üzerine yaratılmıştır. İnsanın istekleri ve İslamın insana sundukları birbirini tam olarak tamamlar. bu gerçeği Kuranda şöyle haber vermektedir:
Öyleyse sen yüzünü ı birleyen (bir hanif) olarak dine, ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. (Rum Suresi, 30)
İnsanlar, ;ın sözüne uymadıkları takdirde kendilerine zulmetmiş olurlar. Çünkü yaratılışlarına uygun hal ve tavırların dışına çıkarak, yapılarına ters düşen tutumlar sergilediklerinde; bu hem kendilerini, hem de çevresindekileri olumsuz etkiler.
Şüphesiz , insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar. (Yunus Suresi, 44)
İslam dininin gereklerini yaşamadığı, fıtratına aykırı bir yaşam sürdüğü haldeben çok inançlı biriyimdir diyerek kendisini imanlı zanneden ve sadece başı sıkıştığında diyen kişilere çok rastlamışsınızdır. Bu kişiler darlıktan kurtulduğunda yine eski hayatlarına geri dönerler. Genel olarak sıkıntı ve stres içinde yaşar ve inançlı oldukları halde ın kendilerine neden bu olumsuzlukları yaşattığını düşünüp içten içe hırs duyarlar. a inanıyor olmaları sanki bir lütufmuş gibi, karşılığında tüm güzelliklere sahip olmayı isterler.
Boyunlarına taktıkları Arapça yazısı ile inançlı olduklarını markalaştırır ve bir reklam unsuru olarak kullanırlar. (ı ve müminleri tenzih ederim) Özellikle bu tip durumlara medyada çok rastlanır. Bu tür samimiyetsiz kişilerin unuttukları çok önemli bir gerçek vardır. , sinelerin üzerine süs olarak takılan bir obje değil, , sinelerin özünde olanı bilendir. (Maide Suresi, 7) Önemli olan tek konu sevgisi ve korkusunu kalplerde hissetmek ve attığımız her adımı bu şuurla atmaktır. İşte o zaman kişinin samimiyeti yüzüne ve tavırlarına da yansır. Aksi halde kişinin, inançlı olduğunu söyleyip de inandığını söylediği konuda hiçbir icraatının olmaması, oldukça samimiyetsiz bir tavırdır ve bu durumda kişi sadece kendini kandırır. Zira insana, şah damarından daha yakındır. Her şeyi bilen ve görendir. Şu anda da , sizin bu satırları okuduğunuzu görüyor ve neler düşündüğünüzü biliyor. İnsan nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın, ister tek başına ister kalabalık bir ortamda olsun bu gerçek asla değişmeyecektir. , insanları her yerde gördüğünü Kuranda şöyle haber verir:
Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kurandan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)
Halk arasında oldukça yaygın, bir o kadar da gerçek dışı olan bir söz vardır; para ve iman kimde bilinmez. Oysa Kuranda,;Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın...(Muhammed Suresi, 30) ayeti ile iman eden ve etmeyenin Onun dilemesi ile ayırt edilebileceğini bildirmiştir. Bunun en güzel örneği de Hz. Muhammed (sav)in kalabalık bir topluluğa hitaben "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin demesi verilebilir. Bu noktada inanmak, Müslüman olmak ve iman etmek arasındaki farklarda çok net anlaşılır.
Bedeviler, dedi ki: "İman ettik." De ki: "Siz iman etmediniz; ancak "İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir..." (Hucurat Suresi, 14)
Pek çok insan, ramazanda oruç tutar ve sadece o dönemde namaz kılar, Cuma günleri Yasin suresini okur, ya da sadece Cuma namazlarına icabet eder. Bu inanmak olabilir ancak iman etmek çok ayrı bir konudur. İman eden kişinin yaşamının merkezinde ve Onun kutsal mesajı olan Kuran vardır. İman eden kişi hayatını, din ve sosyal hayat olarak iki kategoride yaşamaz. Mesleği mümin olmak olduğu için, hayatın her alanı rızasını arayacağı bir fırsattır onun için.
pek çok ayetinde Bu durumda sen, onlara acı bir azap ile müjde ver. (İnşikak Suresi, 24) buyurarak zorlu güne karşı insanların uyarılmasını emretmiştir. Eğer bir kişiye acı bir azap müjdelenecekse, o kişinin imanı hakkında, siması ve sözün söyleniş tarzından kaynaklanan bir fikir edinilmiş demektir.
Ona ayetlerimiz okunduğunda, sanki işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık varmış gibi, büyüklük taslayarak (müstekbirce) sırtını çevirir. Artık sen ona acı bir azap ile müjde ver. (Lokman Suresi, 7)
Şuan kendi hayatınızı gözden geçirin. Bu yazıyı okuduğunuz ana kadar gün içinde için ne yaptınız? İyi amellerinizde sadece Onun rızasını mı gözettiniz, yoksa iyi bir insan olarak tanınmayı mı hedeflediniz?
Bugün ı andınız mı? (Ankebut Suresi 45)
Kuran okudunuz mu? (Neml Suresi, 92)
ın yarattıkları üzerinde düşündünüz mü? (Ali İmran Suresi, 191)
rızası için güzel söz söylediniz mi? (İsra Suresi, 53)
adına İslama ve Müslümanlara yardım ettiniz mi? (Muhammed Suresi, 7)
Namaz ve diğer ibadetlerinizde kararlı oldunuz mu? (Meryem Suresi, 65)
Bu sorulara verdiğiniz cevap ne olursa olsun unutmamak gerekir ki, şu an iman eden kişinin imanlı, inkâr edenin de inkârcı olarak öleceğinin bir kesinliği yoktur. imandan sonra sapmaktan ve inkârcı olarak canımızın zorluk içinde alınmasından korusun bizleri. Hiç kimse yaptıklarının yeterli olduğunu zannederek gevşekliğe kapılmasın. Zorlu güne hazırlıksız yakalanmaktan ve Rabbimizin huzurunda boynu bükük kalmaktan korkalım. Keşke demenin ve son pişmanlığın fayda etmeyeceği o zorlu gün gelmeden evvel, tevbe ederek ın ipine sımsıkı sarılalım.