Kasım 2024 | Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|
| | | | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 | 18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 | 25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 | | Takvim |
|
ONLİNE HAC REHBERİ | |
3D MEKANLAR | | |
|
| Zübeyir Gündüzalp'in Kaleminden... SÖZLER | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
güller Gelişmiş üye
Ruh Hali : Lakap : güller Rep Gücü : 1693 Nerden : Dünya misafirhanesinde yolcu.
| Konu: Zübeyir Gündüzalp'in Kaleminden... SÖZLER Cuma Ocak 22, 2010 12:54 pm | |
| Seni methedenlere aldanma! Hâlini, etvârını, gidişatını başkasından dinle. Çünkü senin fenalığın, yanlışlık ve hataların senin nefsine, dostun gözüne iyi görünür. Seni methedenlere aldanma. Senin yanlışlık ve isabetsiz hareketlerini sana söyleyenler, senin hakikî dostlarındır. Hastaya şeker vermek câiz olmayabilir. Onun için acı ilâç faydalıdır. Yanlış hatt-ı harekette giden, zararlı hali olan bir kimseye her zaman, “İyi gidiyorsun” demek, onu gaflete düşürmek ve ona zulmetmek olur. “Senin yolunda şöyle bir kuyu var” diyen insan senin hayırhâhındır. Münekkit ve kusur sayıcılardan olma! * A benim güzel dostum! Çok kere olduğu gibi, bugün gene çok tenkitler ettin. Kusurlar, hatalar saydın. Acaba gıyabında tenkitler yaptığın, gıybetini ettiğin Allah’ın kullarının o yaşa kadar olan iyiliklerinden, hayra hizmetlerinden, güzel huylarından, zararsız hallerinden ne kadarını yâd ettin, kaç tanesini saydın? Münekkit ve kusur sayıcılardan olma. Korkarım ki, zulümkâr olursun. * Çok tenkitçilerin, gıybetçilerin, herkesin kusurlu işlerini sayanların meclislerine yanaşma. Bu kötü ahlâk sana da bulaşır. Hem çabuk bulaşır. Zira bu fena huyun muharriki nefistir. Nefsânî şeyler, nefisleri kolayca harekete geçirir. Kusur arayıcı ve gıybetçi olmak felâketi Tenkitçi, kusurları piyasaya çıkarıcı kimselerin dostluğunda bulunup da, eğer ona kapılmamışsan; ahlâk-ı Muhammediye (a.s.m.), evliyâ, suleha ve ulemanın İslâm ahlâkı ve edebi hakkındaki eserlerini mütalâa ettikten, ilim ve hikmet tetebbuâtında bulunduktan sonra onların hâl ve kallerini, düşünce ve zihniyetlerini, hısım, akraba, çoluk çocuklarına karşı muamelelerini, din kardeşleri ve dâvâ arkadaşlarına olan hatt-ı hareketlerini, ibadet, itaat ve takva hususundaki vaziyetlerini tetkik et ve gör. Eğer sen ilim, irfan, kemâlât, fazilet, edep, terbiye, ahlâk ve hayâ, azimet ve takva ehli olarak o eserlerinden müstefid olmuşsan, hemen dergâh-ı İlâhîye el açıp “Aman yâ Rab, tenkitçi, kusur arayıcı, kusur görücü, gıybetçi olmak felâketinden Sana sığınıyorum. Beni bu âfetlerden muhafaza eyle. Âmin” diyerek gözyaşları dökeceksin. Ahlâk-ı âliye erbabı ile sohbet et! Ey ehl-i İslâm ve irfan! Din kardeşlerimin ayıplarını, kusur ve hatalarını sayıp dökmekte, bakıyorum ki, çok mahirsin. Acaba bir o kadar veya onun yarısı kadar olsun kendi ayıplarını, kendi kusur ve yanlışlarını, isabetsiz hareketlerini, seni dinleyenlere aynı iştihâ, aynı maharetle sayıp döktün mü? Korkarım ki, zulümkâr olmuş olmayasın. Güzel huyları anlatanı dinle. Güzel huylu ol. Nefsini zemmeden, kusurlarını itiraf eden, din ve dâvâ arkadaşlarını metheden ahlâk-ı âliye erbabı ile sohbet et. Ahlâk-ı âliye ile yükselmek aşkına düşersin. “Tahallakû bi ahlâkillah” emr-i cemîline inkıyad şerefiyle şereflenirsin. Bir ve beraber olduğun hizmet ve dâvâ arkadaşlarının gönlünü kırma. Senin gönlünü kıran olursa, “Buna benim nefsim müstehaktır” de ve gönlünü kıranın gönlünü hoşnut eyle. Kendini mihenk yapıp, başkalarını tenkit etme Herkes yükü kendi gücü kadar çekebilir. Öyle ise sen kendi gücünün başardığı şeyleri, başkalarında görmezsen, kendini mihenk yapıp onları tenkit etmemelisin. Kendinde bir üstünlük vehmedip gurura düşmemelisin. Onlar kabiliyetlerine göre ne kadar hizmet görseler ind-i İlâhîde ihlâsa binâen makbuldür. Ey ferâsetli ve müdebbir ehl-i hizmet! Omuz omuza verip çalışmaya çok muhtaç olduğunu, tek başına veya ekalliyette kaldığın zaman muvaffakiyetsizliğe düşeceğini her gün hatırla ve bu hakikati bir karta yazıp cebine koy ki, günde on defa nefsine ihtar edebilesin. Hizmette bulunanlar hürmete lâyıktır Böyle bir zamanda, böyle bir kudsî iman hizmetinde çalışanlara karşı durumumuz şudur: Bir zerre hizmet bir dağ, bir dirhem hizmet bir batmandır. Bu Nur hizmetinde az dahi olsa bulunanlar, çok hürmet, muhabbet ve şefkate lâyıktır. “Dane taşıyan bir karıncayı bile incitme.” Halk nazarında nice itibarsız, hakîr görünen Müslümanlar ve İslâma hizmet edenler vardır ki, onlar insanlardan takdir, hürmet ve muhabbet beklemezler. Onlar ehl-i imana hürmetkâr ve merhametli olurlar. Onlara Allah’ın rızası kâfi gelir. Kusursuz arkadaş arayan arkadaş bulamaz Dostunu şiddet ve minnet içinde tutarsan, bir daha senin suratını bile görmek istemez. Sen bir mü’mine “fenadır” diye kötü zanda bulunabilirsin, halbuki o kimse Allah’ın makbûlüdür. Arkadaş, gül padişahının yanında silâha davranmış diken var. Dikensiz gül, kusursuz arkadaş arayan kusurundan habersiz kimse, arkadaş bulamaz. Bağışlamak, affetmek ve müsamaha göstermek, başkalarının hatalarından ziyade kendi hatalarını aramak, bulmak ve kurtulmaya çalışmak, olgunluğun, kâmilliğin şiârıdır. Peygamber ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Kendi fikrinin isabetsizliğine ihtimal verebilmek En büyük gaflet örneklerinden: Müdavele-i efkârda bir işi isabetsiz veya zararlı bulduğunu arkadaşına söylerken, edep, terbiye, hürmet gibi yüksek ahlâkı çiğneyerek tehevvürle, şiddetle söylemesi, karşısındakinin izzetini kırması, İslâmî terbiye ve ahlâka sırt çevirmek olduğu halde, bunu hiç nazara almayarak, “Bana böyle dedi şöyle dedi” gibi, hiddetle mukabele etmesidir. Dehşetli zararlarda kendisinin dahli olmadığına, ya cehl-i mürekkeple veya gururla iddiada bulunmasıdır. Halbuki mesai arkadaşlarına hürmetle mukabele edip, kendi fikirlerinin isabetsiz olabileceğine ihtimal vererek, yirmi meselede hiç olmazsa on adedini arkadaşlarının kanaatlerine münasip bulup iş yapmasıyla fikirlere menfî hislerin karışmadığı anlaşılmış olur. Gücenen ve gücendirenlerden olmayınız En büyük gaflet örneklerinden: Müteaddit defalar bir iş hususunda münakaşa edilir, meşveret ve müdavele-i efkâr adı ile söze oturulur. Münakaşa ve kavga ile kalkılır. Bu kavgamsı konuşmada herkes heyecanlanır. Hisler heyecana gelir. Biri diğerine, diğeri ötekine hakaretli sözler sarf eder. İlk defa birisi hakaret eder, diğeri de misilleme yapar. Hakaret edip kalb kıranı kasdederek, “Birinci bana böyle dedi, ben de ona öyle dedim” der. Bu beş-altı defa tekerrür edince, artık en yakın dâvâ arkadaşına küskün durur. Bu küskünlüğü gören ikinci birinciden soğur. İkinci ile üçüncü birleşir. Birincinin gıyabında konuşa konuşa, artık o da haricîlerin müşfiki, can kardeşine küsücü olmuştur. Artık birincinin hakkında tenkitler ve kusurları sayıp dökmeler başlamıştır. Nur-u Kur'ân hizmetinde bir ve beraber çalıştığınız kardeşler ve ehl-i iman içinde gücenen ve küsen, gücendiren ve küstürenlerden olmayınız. “Değmiyor bu dünya böyle şeylere.” Şefkat ve merhamet * İnsanlara merhamet etmeyen kimseye, Allah merhamet etmez. * Rıfk ve merhametten mahrum olan kimse, bütün hayırlardan, iyiliklerden mahrum olabilir ve olur. * Şefkatten daha hayırlı bir şey yoktur.
| |
| | | güller Gelişmiş üye
Ruh Hali : Lakap : güller Rep Gücü : 1693 Nerden : Dünya misafirhanesinde yolcu.
| Konu: Geri: Zübeyir Gündüzalp'in Kaleminden... SÖZLER Cuma Ocak 22, 2010 12:55 pm | |
| Merhametsizlik eden merhametsizlik bulur
Merhametsizlikten, münekkitlikten kurtulma yolunda ilerle ey kardeş! Aksi halde, ya yakında, ya uzakta, ya dünyada, ya Haktan, ya halktan inmesin sana adem-i merhamet. Zira, “Men dakka dukka.” (Eden bulur.) Merhametsizlik etme, sonra merhametli dosttan dahi merhametsizlik görürsün. Ger görmezsen dünyada mukabil, ukbada görürsün muzaaf ceza, bunu bil. Merhametsizliği körükleyen, hürmetsizliği alevlendiren öfke zamanında hürmet ve muhabbet, cennetmekân kimselerin güzelliklerindendir. Öfke zamanında hürmet ve merhamet ne güzel ahlâktır. Merhamet tohumunu eken, muhakkak huzur ve saadet harmanını elde eder.
Nisyan-ı nefis illeti Güya kendisi kusurdan müberra olmuş, hattâ hata ve yanlışlarından kurtulmuş gibi, çoklarının ve içinde yaşadığı muhitteki ehl-i imanın kusurları ile fiilen, amelen ve hayalen uğraşmak, merhametsizliktir. Bu fena huya sahip olanlar, bu tehlikeli merhametsizliği işleyenler, nisyan-ı nefis illetine tutulmuş ve nefsinin şımarmış olma ihtimalinden titresinler. Ey nefsim, sen titre, kendine bak, kendini gör, kendini bil, kendini anla, kendini tecessüs et! Ancak nefsine müfettiş, nefs-i emmarene murakıp olma yüksekliğine çık.
Rıfk ile davranmak Cennete giren fazilet sahiplerine melekler sorarlar: “Faziletiniz nedir?” Onlar cevap verirler: “Zulme uğradığımız vakit sabrederdik, bize kötülük edilince de, rıfk (yumuşak huyluluk) ile davranırdırk.” (Hadis meâli) Allahü Teâlâ sertlik ve kabalığa vermediği ecir, sevap ve mükâfatları, rıfk ve mülâyemete verir. Rıfktan mahrum olan ev halkı, çok şeylerden mahrum kalırlar. (Hadis meâli) Rıfktan, şefkatten mahrum olanlar, hayırdan, sevaplı amellerden mahrum kalırlar. (Hadis meâli) Hiddete getirilince kızmayıp, hilm ve sabır gösteren kimse, Allah’ın sevgisine mazhar olur. (Hadis meâli)
Kur’ân talebelerinin hedefi Kur’ân talebelerinin hedefi, Kur’ânî ve İslâmî hakikatleri tek kelime ile, İslâmiyeti bütün ruhuyla kavramak ve ona bağlanmaktır. Onların yolu mahza İslâmiyettir. Bundan başka herhangi bir yol veya mezhep değildir. Dine hizmeti gaye-i hayat edinirler. Allah’ın emirlerine uyup yasaklarından kaçmayı seve seve, cân ü gönülden ifa ederler. Kur’ân hakikatlerini her tarafa neşredip mü’minlerin imanını kurtarmak hizmetinde canla başla çalışırlar.
Dine hizmeti gaye edinen güzide topluluk Her asırda İslâmiyete hizmet eden güzide bir kavmi Cenâb-ı Hak, İslâmlar içinde meydana getirir. Bunları hizmet-i diniyede muvaffak kılar. Bu ehl-i hizmet, Cenab-ı Hak indinde çok makbuldür. Ve Allah Teâlâ’nın sevgisine mazhardır. Bunlar hakkında dünyevî ve uhrevî hayır ve saadetleri irade buyurur. O muhterem ve muazzez topluluk da Cenab-ı Hakkı sever. Dine hizmeti gaye-i hayat edinir. Halık-ı Kerim’e ibadet ve taâatı ve nehy-i İlâhîden (Allah’ın koyduğu yasaklardan), masiyet ve günahlardan kaçmayı seve seve, can ve gönülden îfâ ederler. Sahip oldukları tahkikî iman kuvvetiyle bunda müstesna bir sûrette muvaffak olurlar.
İman ve Kur’ân hizmetkârları Her asırda İslâmiyete hizmet eden güzide bir kavmi Cenâb-ı Hak, İslâmlar içinde meydana getirir. İşte bu zamanda da o kavim, Kur’ân’ın parlak ve nurlu tefsirini kendilerine mürşid ve rehber edinen talebelerdir. Bunlar Kur’ân’ın hakikatlarıyla iman merâtibinde (mertebelerinde) terakkî eden ve onları her tarafa neşredip mü’minlerin imanlarını kurtarmak hizmetinde canla başla çalışan, aşk ve şevkle gayret ve faaliyette bulunan Kur’ân ve iman hizmetkârlarıdır. Hedefleri sadece iman ve İslâmiyeti kuvvetlendirmek ve yükseltmektir. Kur’ânî, dinî, imanî ve İslâmî hakikatları, tek kelime ile, İslâmiyeti bütün ruhuyla kavramak ve ona bağlanmaktır. İslâm kardeşliğini, vahdet-i İslâmı (İslâm birliğini) parçalamak kasd-ı mahsusuyla birtakım dinsizler tarafından uydurulup neşredilen lâflara beş para ehemmiyet vermezler. Onların yolu mahza İslâmiyettir, bizatihî Kur’ân caddesidir. Bundan başka herhangi bir yol veya mezhep değildir
En yüksek gayemiz En üstün gayemiz rıza-yı İlâhîdir. Bizim en birinci ve en yüksek gayemiz, bütün maddî ve manevî makam ve mertebelerden ve menfaatlerden vazgeçerek ve onlardan yüz çevirerek, Kur’ân-ı Azîmüşşan’da en yüksek makam olarak gösterilen “Rıza” makamına erişmektir. Rıza-yı İlâhî yolunda cehd etmektir. Bunun çare-i yegânesi de her ameli Allah rızası için işlemektir. Yani, ihlâstır. | |
| | | güller Gelişmiş üye
Ruh Hali : Lakap : güller Rep Gücü : 1693 Nerden : Dünya misafirhanesinde yolcu.
| Konu: Geri: Zübeyir Gündüzalp'in Kaleminden... SÖZLER Cuma Ocak 22, 2010 12:56 pm | |
| Her hatayı yapabilirsiniz. Fakat bir hatayı iki defa yapmayın. * * * * * Yaptığın işi bütün mevcudiyetinle; hayatın ve mev­cudiyetin ona bağlı imiş gibi yap! * * * * * Menfi bir şey duyunca; iç aleminde, onun şuur altında ve üstünde tesirini izale et. * * * * * Nefsini kusurlarla alûde bil. O zaman yüz kusuru yirmiye indirebilirsin. Birisi bir şey yapsa ve o sana yı­kılsa, “Benim kusurumun cezasıdır” de. * * * * * Her an için “muvaffak ve muzaffer olacağım” cehdi içinde olmalısın. Bir işi bitirmeden, başka bir işe başlamamalısın. * * * * * Her sohbette dinleyici ol! Daima öğrenmeye çalış. Yetişmeye muhtaç olduğunun, şuurunu muhafaza et. Mevzu hakkında fazla malumatın olsa bile . * * * * * Bir yerde devamlı kalmak gaflet verir.
Sana, bana, ona faydalı ise konuş.
* * * * * Konuşmaman zararlı ise konuş. Fakat ihtisar et, tafsile girme.
* * * * * Kalemen, amelen, lisanen çalış.
* * * * * Konuşmalarınızda en küçük alaylı kelime kullanmaktan sakının. | |
| | | güller Gelişmiş üye
Ruh Hali : Lakap : güller Rep Gücü : 1693 Nerden : Dünya misafirhanesinde yolcu.
| Konu: Geri: Zübeyir Gündüzalp'in Kaleminden... SÖZLER Cuma Ocak 22, 2010 12:57 pm | |
| -Bize tâtil yok kardeşim, çalışmak var. Esas çalışmak zamanı yaz mevsimidir. Zîrâ soba derdimiz ve üşümek gibi bir meselemiz yoktur. Her yerde Risâle-i Nûr okuyup okutulmalıdır. 2-Siyâsî teşekkülle alâkası olanların evinde ders yapmamak lâzımdır. Yine böyle şahıslardan hizmet, için dâhi hediye kabul etmemek lâzımdır. 3- Çalışırken ve okurken notlar almalı. Ne kadar fazla hassa ve duygumuz meşgûl olursa o derece istifâdemiz ziyâde olur. 4- Vücûdunu mucîdine ve O?nun nâmına hizmete fedâ et. Senden daha bahtiyar kim olur? 5- Şahs-ı muhteris arzu-yu nefsâniyesini fikir zanneder. Bazısı da hakîkatı yaşamaya muktedir değil veya elde edemeyince yaşadığını hakîkat diye yutmaya veya yutturmaya çalışır. 6- Hilim ve teennî ve dikkati elden bırakma, zararlarını telâfi mecbûriyetinde iken zarar yapma. Zarârın büyük olmadan kendini topla. 7- Hiddet, gadap hüsn-ü niyetten dahi gelse, sonra sınırı aşıp hasârete gidiyor. Dikkat lâzım. 8- Tehevvür eden dâima haksız görülür. 9-Ben gençlikte ?Aman gençlik gitmeden hizmet etmeli?derdim. ?Bu insanlar yemek yemeye ve uyumaya nasıl vakit buluyorlar? ? diye hayret ederdim. 10- Okumaktan geri kaldığım kadar korktuğum bir şey yoktur. 11- Günde en az bir sâhife ezberlemeli ki, hâfıza kuvvetlensin.. 12- Üstâdımızın yazdığı mektublar iki çeşittir. Biri; bir talebeye yazdığı ve şahsî hatâsına binâen ona hitâb eden husûsî mektûblar. Diğeri; yine bir talebesine yazdığı fakat umûma taallûk eden, herkesin istifâde edeceği mektûblardır ki, Üstâd Hazretleri bunları neşrederdi. Mektûblar hep ihtiyâca binâen yazılmıştır. Meslek ve meşrebe ait mektûbları okuyanlar, muğlak mes?elelerde aldanmaz. 13- Mesleğimizde riyâzet yoktur, iktisâd vardır. Üstâd Hazretleri hiçbir siyasî hakkında aleyhde konuşmamış ve hiçbir siyasî şahsı küstürmemiş 14- Gurur, enâniyet, kendini beğendirmek mesleğimizde yoktur. 15- Doğruluk itidâldedir. 16- Risâle-i. Nur?un maksadı îmân ve âhirettir. 17- Hakperest olmayanları muhâtab kabûl etmemeli. 18- Bu zamandaki bazı şeyhler ?Bana şöyle tuluat oluyor, kalbime şöyle geliyor?diye olur olmaz şeyleri söylüyorlar. Halbuki başta Üstâd Hazretleri, Geylânî, İmâm-ı Rabbânî, Şâh-ı Nakşibend Hazretleri meşhûdâtlarını kontrol etmişler. Kitâb ve ehl-i sünnet i?tikâdına uygun ise söylemişler Ve kaydetmişlerdir. Değilse i?timâd etmemişler ve söylememişlerdir. 19- Anadolu?da Zübeyir. Ağabey hakkında ?hergün bir lokma yer?demişler. Ağabey bir yemekte buna i?tirâz etti, ?Siz işte görüyorsunuz kardeşim?dedi. 20-Her şakirdin vazifesi, yalnız kendi imanını kurtarmak değil; belki başkasının imanlarını da muhafaza etmeye mükelleftir. O da, hizmete ciddi devam ile olur..
"TEESSÜR VE ISTIRAP KARŞISINDA KALPTEN BİR PARÇA KOPSA İDİ,"BİR GENÇ DİNSİZ OLMUŞ!"HABERİ KARŞISINDA KALBİN ATOM ZERRATI ADEDİNCE PARAMPARÇA OLMASI GEREKİRDİ."
"İçinizde ne taşıyorsanız dışınızda onu bulursunuz." | |
| | | güller Gelişmiş üye
Ruh Hali : Lakap : güller Rep Gücü : 1693 Nerden : Dünya misafirhanesinde yolcu.
| Konu: Geri: Zübeyir Gündüzalp'in Kaleminden... SÖZLER Cuma Ocak 22, 2010 12:58 pm | |
| Başkalarını affedin ama nefsinizi asla!
* Başkalarını sık sık affedin, fakat kendinizi ve nefsinizi asla. * Rıfk, mülâyemet, nezaketle muamele. Bunun zıddı huşûnet ve sertliktir. Rıfktan mahrum olan, hayırlardan mahrum bulunur. * Mü’mine eziyet haramdır. * Lütuf; güzellik, tevazu ve mahviyetle, gönül alarak yapılan muameledir. Temiz kalplilik ve yüksek insanlık hislerinin eseridir. * Allah, yumuşak huylu, din kardeşlerine şefkat ve merhamet eden kulu sever. İslâm, hamiyet hissinin kaynağıdır
* Yerde olanlara merhamet ediniz ki, size de gökte olanlar merhamet etsin. * İslâm dini, hamiyet hissinin kaynağıdır. Her Müslüman, iman ve İslâmiyeti, namus ve haysiyetini, hizbü’l-Kur’ân müntesiblerini, birbirlerini dinsizlere karşı korumak, müdafaa etmek, ihtimam göstermekle mükelleftir. * İnsaf dinin yarısıdır.
Dâvâ adamı olabilmek * Mağrib tarafındaki tövbe kapısı, halk için kıyamete kadar açıktır. * Mesai arkadaşlarına hürmet ve sevgi beslemeyenler, dâvâ ve idare adamı olamazlar. Sevgi, şefkat, müsamaha, hürmet; müdebbir ve muvaffakiyetlere namzet bir dâvâ adamının mümtaz hasletleridir. * Hiçbir şey ilim ve hilimden daha efdal olarak toplanmış değildir.
Hizmet arkadaşlarına şefkat ve hürmet etmek * Cemaatin bütün düzen ve âhengi, cemaat fertlerinin yekdiğerine şefkat, merhamet, sevgi, hürmetkâr münasebetiyle mümkündür. * Allah’ın rızasını kazanmak, aziz ve muhterem olmak istersen, din hizmetinde devamlı muvaffak olmanın sırrını ararsan, hizmet arkadaşlarının hürmete şayan olduklarını bil ve hürmet et. Onlara şefkat, müsamaha, muhabbet ve merhamet et.
Merhamet eken, huzur biçer * Merhamet tohumunu eken, muhakkak huzur ve saadet meyvesini elde eder. * Allah merhamet edenlere merhamet eder. Sen de merhamet et ki; Allah’ın merhametine nail olasın. * Sulh, cenkten daha iyidir.
Dâvâ arkadaşlarına tatlılıkla muâmele etmek * Dâvâ arkadaşlarınla ve ehl-i imanla bir iş göreceğin zaman tatlılıkla, mülâyemetle, mahviyet ve tevazu ile muamele et. Bu güzel ahlâklara riâyetle hâsıl olacak bir hizmette, sertlik, şiddet, hiddet, inatçılık göstermek mânâsız, hattâ ahmaklık olur. * İslâm düşmanları karşısında çarpışan yiğitlere şefkat, muhabbet ve hürmet et. Tâ ki, Kur’ân ve iman hizmeti yolunda başını koyarlarken, senden zorluk çekmesinler.
Babam bana “Oğlum!” dediğinde... Babam beni “Oğlum!” diye kucakladığı zaman, kendimi taçlı bir padişah sanırdım. Din kardeşlerine elinden geldiği kadar merhamet et ki, Allah da sana merhamet etsin. Bir kitapta, “Kerem, iyilik, merhamet, ihsan büyüklerin âdetidir” diye okumuştum. Hayır, yanlış söyledim, peygamberlerin âdetidir. Âciz kimsenin beline kuvvetli yumruğunu vurma. Olur ki, bir gün onun ayağına düşersin.
Herkesin mizacı bir olmaz Hizmet-i iman meydanına yeni girenlerin veya fıtrî hususiyet taşıyanların iplerini uzat. Onları pek sıkma, kabiliyetine göre kaldırabileceği bir hizmet göster. Herkesin mizacı bir olmaz. Bu dirayet ve feraseti, müsamaha ve şefkati gösteremezsen, onun ipini koparmış, kaçırmış, bir adam kaybetmiş olursun. Bu acemilik, bu hamlık ve idaresizliği yapmamak için sık sık kendinle konuş, idare ve müsamaha icaplarını zaman zaman oku ve kendine ihtar et.
Allah bir kapı kaparsa, başka bir kapı açar Cenâb-ı Hak, hikmeti olarak bir kapıyı kaparsa, fazl-u keremiyle başka kapı açar. Muarız; lütuf, kerem, semahat görürse, artık ondan kötülük gelmez. Kötülük etme, sonra iyi dosttan dahi kötülük görürsün. Ferasetli ve iyi adam, kötülerin bir iyi tarafını bulur, o iyiliği takdir eder. Şerri ve kötülüğünü hafifletmeye veya gidermeye böylece muvaffak olur. Zira köpek bile ekmeğini yediği takdirde seni muhafaza eder.
Öfke zamanında merhamet etmek Erler, hizmet ve dâvâ arkadaşlarını kendilere tercih etmekle muvaffakiyete berdevam olmuşlardır. Kötülük düşünen, kötü kimsenin gönlünü iltifatla kap. Öfke zamanında hürmet ve merhamet ne güzel şeydir. Din ve dâvâ kardeşlerinden gelen acı tatlıdır; hakaret takdir; tokat, şefkattir; tükrük misk-ü amberdir. Bu da Nur-u Kur’ân hizmetkârlığının şiarı ve şe’nidir. Dünyada mağrur olan kimse, din yolunda selâmetli gidemez. Kendini gören kişi hakkı göremez.
Başkalarını büyük, kendini küçük görmek Alçakların yaptığı gibi din ve dâvâdaki kardeşlerine hakaret gözüyle bakma, onları küçük görme; onları büyük, kendini küçük gör. Eğer yaşlı isen iman ve İslâmiyet davasında çalışan, Nur Risâleleriyle nurlanan gençleri, yaşı küçük ruhu büyük bil. Bu güzel ahlâk, ne güzel ahlâk... Merhametsizliğin bir alâmeti, nisyan-ı nefisle (kendi nefsini unutarak) kendi kusurlarını unutmakla din kardeşlerinin her birinde bir kusur bulmak, onlara karşı sevgisini ve merhametini kaybederek tenkit gözlüğünü takınmaktır. Kendi kusurlarına, yakını uzaklaştırıcı, sisli gösterici âletle bakıp, din kardeşlerinin kusurlarına ise, mikroskopla bakmaktır. Kendi kusurlarını gören, kardeşlerininkini örten, kendi kabahatini büyük, din ve dava kardeşinin kabahatini küçük gören, hattâ göremeyen Müslümanlar, Allah ve Resûlullahın rahmet ve mağfiretine nail olan, yüksek ahlâklı, yüksek seciyeli Müslümanlardır. Ehl-i iman nişanını taşıyan dindarlardır. Öyle fertlerden müteşekkil azlar çoktur, küçükler büyüktür, zayıflar kuvvetlidir. | |
| | | | Zübeyir Gündüzalp'in Kaleminden... SÖZLER | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |