Kadere iman, insan için, en büyük huzur kaynağıdır. Mümin olan insan, gerek kendi nefsinde gerek dış âlemde gördüğü bütün tanzim ve takdirlerin nice hikmetlerle dolup taştığını ve hepsinin de rahmeti netice verdiğini düşünür. “Kaderin her şeyi güzeldir.” diyerek, başına gelen her türlü hâdisenin altında rahmet ve hikmeti arar.
Dünya ve âhiret saadeti için gerekli her teşebbüsü yapar ve sonunda Allahın rahmet ve keremine itimat eder, huzur bulur! Kaybettiğine gam çekmez. Geçmişte kaçırdığı fırsatlara ah! etmez. şöyle olsaydı böyle olmazdı! yahut, böyle olmasaydı şöyle olurdu! gibi lâfların ruha sıkıntı vermekten öte bir fayda sağlamadığını bilir. Mazinin yükünü sırtından atar. Allaha güvenerek istikbale doğru yol almaya koyulur, huzur bulur!...
Allahın kendisine lütfettiği nimetlerle, servetlerle, kabiliyetlerle övünmez, gururlanmaz. Her hayrı ondan bilir, huzur bulur!.kadere inanmayanlar insanlığa neyi takdim ediyorlar?
Çalışmayıp, tembelce oturmayı mı? Yoksa, sebeplere teşebbüs etmekle birlikte sonra neticeyi rıza ile karşılamayıp üzülmeyi, dövünmeyi mi?.. Bunda insanlığı ıstıraba sürüklemenin ötesinde ne fayda umuyorlar?!.Hassas ruhu ve tahammülsüz bedeni ile, şu aciz insanı nasıl bu ağır yükün altına sokuyorlar!?.yoksa huzursuz, asabi ve isyankâr ruhlardan, kendi yıkıcı emelleri hesabına bekledikleri bir şeyler mi var?
Zaten kaderin iman esasları arasına girmesinin bir diğer hikmeti de, insanı hayatın ağır yüklerinden kurtarıp ruhuna bir rahatlık ve hafiflik vermesidir. İnsan, kâinatla alâkalı bir varlıktır; nihayetsiz maksatları ve arzuları vardır. İnsanın kudreti ve iradesi ise ihtiyaçlarının milyonda birisine dahi kâfi gelmez. Ayrıca insan çevresinde görüp hikmetini anlayamadığı bazı hâdiselerin tesirinden kendisini çoğu kere kurtaramaz, huzursuz olur. Meselâ, acıklı bir sahne görse bir zaman kendisini onun tesirinden alamaz ve hayatı acılaşır.
Bu noktada insanın imdadına yetişebilen tek yardımcı, hakkındaki ilahî takdire imandır. Kadere hakiki mânâda iman eden bir kişi, ihtiyaçlarının ve korkularının hasıl ettiği manevi baskıları ve ağır yükü zihninden çıkarıp -tabir yerindeyse- kaderin gemisine kor/bırakır. Böylece hem zihni hem de kalbi/ruhu sükun ve rahata kavuşur. Şöyle ki:
Kâinatta meydana gelen bütün işlerin bir ilâhî kanun nizamıyla cereyan ettiğine, yani her şeyin engin bir rahmet ve sonsuz bir kudretin kontrolünde hikmetle yürüdüğüne inanan bir kimse, yaşadığı âlemin lezzet ve güzelliklerinden, helal dairesinde, emniyet içinde istifade etmeye bakar. Diğer bir ifadeyle, O’nun merhametine, icraat ve kanunlarının güzelliğine istinaden her şeyi güzel tarafından görür ve buna bağlı olarak hayatını elemsiz bir lezzet ve saadetle geçirir. Bu açıdan da kadere iman o kadar huzur vericidir ki, tarif edilemez. Bu mânâda kadere iman eden birisi, kederden ve üzüntüden emin olur. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir hadis-i şerifinde bu gerçeğe dikkat sadedinde “Kadere iman, kaygı ve üzüntüyü giderir.” (Münavî, Feyzu’l-Kadîr, 3/187) buyurmuşlardır.
Netice olarak, ‘ilâhî takdirin/kaderin her şeyi güzeldir’ hakikatini kavrayıp ona teslim olan bir insan, her şeyde ilâhî kaderin hikmet ve adaletini görür.