M.Emin Yurdakul'un vefâtı (1944) - Osmanlı Devleti'nin Süveyş Kanalı Seferi (1915)
[Gündüzün uzaması 1 dak. - Ezânî sâat 1 dakika geri alınır.]
Ağzına helva verenle ensene tokat atan Müslüman arasında fark gözettiğin müddetçe, imanın kemale gelmiş değildir. Alâeddîn Abizî Rahmetullahi Aleyh
AYET
El-BAKARA
Medine'de inmistir. 286 (ikiyüzseksenalti) âyettir. Kur'an'in en uzun sûresidir. Adini, 67-71. âyetlerde yahudilere kesmeleri emredilen sigirdan alir. Yalniz 281. âyeti Veda Haccinda Mekke'de inmistir. Inanca, ahlâka ve hayat nizamina dair hükümlerin önemli bir kismi bu sûrede yer almistir.Hicretten sonra nazil olmustur. 286 ayettir.
11. Onlara: Yeryüzünde fesat çikarmayin, denildigi zaman, "Biz ancak islah edicileriz" derler. 12. Sunu bilin ki, onlar bozguncularin ta kendileridir, lâkin anlamazlar. 13. Onlara: Insanlarin iman ettigi gibi siz de iman edin, denildigi vakit "Biz hiç, sefihlerin (akilsiz ve ahmak kisilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten gelirler). 14. (Bu münafiklar) müminlerle karsilastiklari vakit "(Biz de) iman ettik" derler. (Kendilerini saptiran) seytanlari ile basbasa kaldiklarinda ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler. 15. Gerçekte, Allah onlarla istihza (alay) eder de azginliklarinda onlara firsat verir, bu yüzden onlar bir müddet basibos dolasirlar.
BİR Hadis
Hz.Peygamber (s.a.v.) buyurdu : "Sizden biriniz, ben kendisine babasından, çocuğundan ve tüm insanlardan daha sevimli olmadıkça ( tam ) iman etmiş olamaz.
BİR SÖZ
İstikamet için emirleri yapıp , yasaklardan kaçmakla beraber, nefsini gayet kusurlu görmek lazımdır.Hatta nefsi böyle görmek emirleri yapıp yasaklardan kaçmanın anahtarıdır.
Abdurahman Tahi Hz. (k.s)
BİR DUA
Uykudan Kalkınca Okunacak Duâ
Peygamberimiz (-sallallahu aleyhi ve sellem-) uykudan kalkınca şöyle derlerdi; "Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah'a hamd olsun. Ölümden sonra dirilmek haşr ü neşr olmak da yine Allah'ın huzurunda olacaktır." (7) Resûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz yine buyurmuşlardır ki: "Sizden biriniz uykudan uyandığı zaman şöyle desin: "Bana ruhumu geri veren, vücûdumu afiyette kılan ve kendisini zikretmeğe müsaade eden, Allah'a hamd olsun." (8) Yine Buhârî'nin Ubâde bin Sâmit-radıyallahu anh-dan rivayet ettiğine göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır: "Kim uyku arasında uyandığında:
"Allah'dan başka ilâh yok, yalnız O vardır. Şerîki yoktur. Mülk O'nundur. Hamd de O'na mahsusdur ve O, her şeye kaadirdir. Allah'a hamdeder, Allah'ı tesbîh ederim. Allah'dan başka ilâh yok ve Allah en büyüktür, Allah'a dayanmaktan başka kuvvet, kudret yokdur." dedikten sonra; "Ey Rabbim beni mağfiret et" der, duâ ederse icâbet olunur; bir de abdest alırsa namazı kabul olunur. " (9)
"Kulun uykudan kalkınca söyliyeceği şeylerin en sevimlisi: "Ölüyü dirilten Allah'ı tesbîh ederim ve O her şeye kaadirdir" demesidir. (10)
"Kim sabaha çıkınca: "Ne iyinin ne kötünün tecâvüz edemiyeceği Allah'ın tam kelimelerine yarattığı şekil verdiği ve ektiği herşeyin şerrinden sığınırım" derse ins ü cinnin şerrinden muhafaza edilir. Yılan, akreb gibi şeylere sokulsa bile o gün akşama kadar zarar vermez. Akşamleyin bunu söylerse sabaha kadar hıfz u emân-ilâhîde kalır." (11)
BİR NASİHAT * En iyi haslet dindar olmaktır. Bu haslet iki olursa, dindarlık ve mal sahibi olmak. Üç olursa, dindarlık, mal ve haya. Dört olursa, dindarlık, mal, haya ve güzel ahlak. Beş olursa, dindarlık, mal, haya, güzel ahlak ve cömertliktir.
KISSADAN HİSSE
Kimin Kalbi Delikanlı alaca karanlıkta yürürken, yumuşak bir şeye çarptığını fark etti. Eğildi baktı. Aman Allah’ım!... Ayaklarının arasında, bir kalp duruyordu. Tıpkı resimlerdeki gibi, diri ve ;kanlıydı. Onu büyülenmişçesine avuçlarına aldığında, dehşetten ;çıldıracaktı. Kalp tıp tıp atıyordu ve sımsıcaktı. Delikanlı, sanki ellerine yapışıp bir başka uzvu haline geliveren kalpten kurtulmak istiyor, fakat ne olduğunu bilmediği, kestiremediği duygular tarafından engelleniyordu. Bir müddet sonra sakinleştiğinde, onun sahibini bulmak için en yakındaki evin kapısını çaldı ve zincir ; aralığından bakan genç kıza ; "Bu kalp sizin mi?" diye sordu. Biraz önce buldum onu. Kız, mahcup bir ifadeyle; "Ben kalbimi, üç ay önce rastladığım bir vefasıza kaptırdım" dedi. "Yandaki eve sorun, onların olabilir."
Kızın gösterdiği ev, göz kamaştırıcı bir villaydı. Kapıyı açan hizmetkarlar, onu üst kata çıkartarak evin beyine götürdüler. Delikanlı, yumuşacık halıların üzerine damlayan kanları ayağıyla örtmeye çalışırken; "Bu kalp sizin mi acaba? " diye sordu. "Hala atıyor da....." Beyefendi, ışıl ışıl parıldayan kristal kadehinden höpürtülü bir yudum çekerek; "Ben kalbimi dünyaya sattım, canikom" diye sırıttı. "Komşu evde bir yaşlı bir ihtiyar var, belki o bilir sahibini...." Delikanlı, hızla soğumaya başlayan ve atışları gittikçe yavaşlayan kalbi bitişik kulübedeki yaşlı ihtiyara koşturarak; "Bu sizin mi?" diye sordu. "Çabuk olun, neredeyse duracak." Yaşlı adam, okumakta olduğu Kutsal kitabi yavaşça kapatırken; "Ben kalbimi, her şeyimle Allah'a verdim evlat" diye gülümsedi. "Elindekinin sahibini, neden gidip anne ve babana sormuyorsun ?" "Her ikisi de yaşlanıp bunadı." diye söylendi genç... "Bir bebek gibi alaka görmek istediklerinden, üç gün önce kavga edip onları terk ettim." ihtiyar adam, büyük bir üzüntüyle ; "Terk ettin ha..! " diye mırıldandı. "Terk ettin demek....." Delikanlı, söylenenlere karşı kayıtsız görünüyordu. Oysa ki yaşlı adam, beklediği cevabi çoktan almıştı. Delikanlıya doğru emin adımlarla ilerledi ve iki eliyle kavradığı delikanlının gömleğini bir hamlede yırtarak göğsünü açıverdi. Delikanlının sol göğsünde, avuçlarında tuttuğu kalp büyüklüğünde kanlı bir boşluk vardı.
Kabe’yi Halil İbrahim Peygamber inşa etmiştir. Ona dostun yaptığı ev manasına gelen “Beyt-i Halili” denir. Müminin gönül Kabe’sini ise Allah Teala nurlarıyla kuşatıp, aşk ve sevgisiyle süslemiştir. Ona da Cenab-ı Hakk’ın yaptığı ev manasına “Beyt-i Celili” denir. İkisinin de hakkı ve adabı vardır, ancak müminin hatırı daima öndedir. Bu konuda Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v), Kabe’yi tavaf ederken şöyle buyurmuştur: "Sen ne güzelsin, kokun da ne hoştur! Sen ne kadar büyüksün; hürmetin de çok büyüktür! Allah’a yemin olsun ki, müminin hürmet ve kıymeti senin hürmetinden daha büyüktür. Şüphesiz Allah Teala sende bir şeyi haram kıldı; seni haram bölgesi yaptı. Fakat müminin üç şeyini haram kıldı; malını, kanını ve şerefini. Bir de müminin hakkında kötü zan beslemeyi yasakladı." (İbnu Mace, Tabarani, Beyhaki, Heysemi) Bunun için bir gönüle girmek Yunus’un dediği gibi bin hacdan evla olduğu gibi, bir müminin gönlünü kırmak da Kabe’yi yıkmaktan daha kötü görülmüştür.
GÖNÜLSÜZ GÜZELLİK OLMAZ
Yüce Allah’a dostluğun merkezinde gönül vardır. Gönülsüz kulluk ve dostluk olmaz. Sevgi gönüle girmedikçe, iman kalbe inmedikçe sahibine fayda vermez. Bunun için Yüce Allah gönüle öncelik vermiş, ilk olarak onu davet etmiş, peygamberlerine önce gönüle girmelerini, kalbi kazanmalarını emretmiştir. Kalbi kazanan kimse en büyük zaferi elde etmiştir. Kalbi kaybeden kimse ise, ne yaparsa yapsın insanlıktan uzaktadır. Bütün dünya insana hizmet için hazırlanmıştır. İnsan ise ilahi sevgiyi taşımak, yüce ahlakı yaşamak, kendisi ve kainat adına Yüce Yaratıcı’ya şükretmek için yaratılmıştır. Bunu yapacak olan ise gönüldür. İşte bu gönlü hazırlamak için yapılan hizmetler, dünyada yapılan en büyük iyiliktir. Gönüle girmenin yolu sevgi ve nezaketten geçer. Bu nedenle gönülleri Allah sevgisiyle buluşturma görevindeki bütün peygamberler en güzel sıfat ve ahlâkla donatılarak insanlığa tebliğle görevlendirilmişlerdir. Onlar ince ruhlu, güzel huylu, sevgi yüklü, samimi, edepli, cömert ve mert kimselerdir. Onların izinden giden ve hakka daveti üstlenen Allah dostları da aynı güzel sıfatlarla gönülleri fethetmişler ve onlara ilahi sevgiyi aşılamışlardır.
Yüce Allah, Rasulü Hz. Muhammed Efendimiz’e (s.a.v) gönüllere girmenin ve onları hak yolda bir araya getirmenin ancak rahmet, merhamet, bağışlama ve sevgi ile olabileceğini şöyle bildirmiştir: “Rasulüm, Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba davranışlı ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz onlar etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet, bağışlanmaları için dua et, bir iş yaparken kendileriyle istişare yap.” (Al-i İmran, 159) Diğer bir ayette ise, hak yolda gönülleri birleştirmek için dünya dolusu mal harcansa buna imkan olmayacağı, bunun ancak ilahi sevgi ve yardım ile mümkün olduğu bildirilmiştir. (Enfal, 63) Şu halde hak yolunda hizmeti seçenler, insanların kalplerini neyin etrafında toplamak istediklerine iyi bakmalıdırlar. Bunun gönüllere Allah sevgisini işlemekten ve onun meyvesi olan güzel edebi elde etmekten başka bir yolu olmadığı bilinmelidir.
GÖNÜL KABE’SİNİ YIKMANIN HESABI AĞIR OLUR
İyi niyetle de olsa, şahsımızdan kaynaklanan usül ve edep hatası yüzünden hiçbir müminin gönlünü kırma, incitme, haktan soğutma hakkımız yoktur. Dinimizde yalnız Allah için kızmak vardır. Bir müminin açıkça yaptığı yanlış bir işinden dolayı kendisi uyarılır, hataya devam ediyorsa Allah için kızma hakkımız vardır. Kusura kızarız, fakat mümin kardeşimizden nefret edemeyiz. Ona “Ne halin varsa gör, kahrol git!” diyemeyiz. Nasihat, ikaz ve dua ile kötülük ve hatasından dönüşüne yardımcı olmaya çalışırız.
BİRBİRİMİZİ ALLAH İÇİN SEVMELİYİZ
Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (s.a.v), Allah için sevmede ve kızmada, bizlere en güzel örnek olmuş ve Allah için sevmenin nasıl olacağını şöyle açıklamıştır: “Kendin için sevdiğin ve istediğin bir şeyi, insanlar için de sevmeli ve istemelisin. Kendin için kötü gördüğün ve istemediğin şeyleri insanlar için de kötü görüp istememelisin. İşte Allah için sevgi böyle olur.” (Ahmed b. Hanbel, Heysemi) Allah için sevmek, O’nun sevdiği şeyleri sevmektir. Allah için kızmak da, O’nun sevmediği, gazap ettiği ve lanetlediği inanç ve amellerden kaçmaktır. Kalbinde bu hale ulaşan insan, geçek imanı elde etmiştir. Çünkü bu hal gerçek muhabbet ve ihlasın meyvesidir. Şunu bilmeliyiz ki; Kabe’ye gitmeye herkesin gücü yetmeyebilir ama bir gönüle girmeye hepimizin gücü yeter. Ve yıkılmayan saltanat, gönüllere kurulan sevgi saltanatıdır. Allah Teala bizlere gönlü Allah için çarpan Hak aşıklarının gönlüne girmeyi nasip etsin.