Ömer Seyfeddin'in vefâtı (1920) - III. Cemre'nin toprağa düşmesi - Türkiye'nin Avrupa Gümrük Birliği'ne giriş antlaşması (1995)
[Gündüzün uzaması 4 dak. - Ezânî sâat 2 dakika geri alınır.]
Üzerinize idrar sıçratmayınız! Çok kimseye kabir azabı bundan olacaktır. [b]Hadîs-i şerîf
[/b]
AYET
Bakara Sûresi
Medine'de inmiştir. 286 ayettir. Kur'an'ın en uzun süresidir. Adını, 67-71. ayetlerde yahudilere kesmeleri emredilen sığırdan alır. Yalnız 281.ayeti Veda Haccında Mekke'de inmiştir. İnanca, ahlaka, ve hayat nizamına dair hükümlerin önemli bir kısmı bu sürede yer almıştır.
261- Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, bir tanenin durumu gibidir ki, yedi başak bitirmiş ve her başakta yüz tane var. Allah, dilediğine daha da katlar. Allah'ın rahmeti geniştir. O, her şeyi bilir.
262- Allah yolunda mallarını infak eden, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayı, gönül incitmeyi uygun görmeyen kimselerin Rableri yanında mükafatları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir.
263- Bir tatlı dil ve kusurları bağışlamak, arkasından eza ve gönül bulantısı gelecek bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, halimdir, yumuşak davranır.
264- Ey iman edenler! Sadakalarınızı, başa kakmak, gönül kırmakla boşa gidermeyin. O adam gibi ki, insanlara gösteriş için malını dağıtır da ne Allah'a inanır, ne ahiret gününe. Artık onun hâli, bir kayanın hâline benzer ki, üzerinde biraz toprak varmış, derken şiddetli bir sağnak inmiş de onu yalçın bir kaya halinde bırakıvermiş. Öyle kimseler, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu doğru yola iletmez.
265- Allah'ın rızasını aramak, kendilerini veya kendilerinden bir kısmını Allah yolunda sabit kılmak için mallarını Allah yolunda harcayanların hâli ise, bir tepedeki güzel bir bahçenin hâline benzer ki, ona kuvvetli bir sağnak düşmüş de yemişlerini iki kat vermiştir. Böyle bir bahçeye yağmur düşmese bile mutlaka bir çisenti vardır. Allah, yaptıklarınızı görür.
Günün Hadisi
اَلدِّينُ النَّصِيحَةُ قُلْنَا: لِمَنْ )يَا رَسُولَ اللَّهِ ؟( قَالَ: لِلَّهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلأئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ [center](Allah Rasûlü) “Din nasihattır/samimiyettir” buyurdu “Kime Yâ Rasûlallah?” diye sorduk O da; “Allah’a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara” diye cevap verdi
Müslim, İmân, 95
Günün Sözü
" Ört ki, senin de ayıbını da örtsünler. Kendinden emin olmadıkça kimseye gülme!" Hz. Mevlâna (k.s.)
Günün Duası
Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve beni hasetten kurtar; günahlardan koru; haramlardan geri durdur; sana karşı gelmeye cüretlendirme; tutkum sen olasın; senden gelen her şeye rıza göstereyim. Rızk, ihsan ve nimet olarak bana verdiğin şeyleri bereketli ve kutlu kıl. Tüm hallerimde beni her türlü kötülükten koru; ayıplarımı kimseye açma; beni kendi korumana al, kimse bana zarar veremesin. Âmîn... Âmîn... Âmîn...
BİR NASİHAT [/center]
HZ. ALİ’NİN (K.V) OĞLU HZ. HASAN (R.A)’A ETTİĞİ NASÎHAT
İbn-i Mülcem, Hz. Ali’yi yaralayınca Hz. Hasan ağlayarak yanına girdi. Hz. Ali: — “Oğlum, niye ağlıyorsun?” Hz. Hasan: — “Nasıl ağlamayayım? Âhiretin ilk, dünyânın son gününde bulunuyorsun! — “Oğlum, dörder maddeden ibâret şu iki tavsiyemi iyi belle, onlara riâyet edersen, yapacağın hiçbir şey sana zarar vermez: 1- En büyük zenginlik, akıl. 2- En koyu fakirlik, ahmaklık. 3- En yaman yalnızlık, böbürlenmek. 4- En değerli âlîcenâplık, güzel ahlâktır. Diğer dört şey ise: 1- Ahmakla dostluktan sakın, çünkü o sana faydalı olmak isterken zarar verir. 2- Yalancıyla dost olma. Zîrâ o, senden uzak duranı sana yaklaştırır, yakınını da senden uzaklaştırır. 3- Cimriyle de dostluk kurma, zîrâ ihtiyaç duyduğun şeyi senden uzaklaştırır. 4- Fâcirle de dost olma, çünkü seni ucuza satıverir.” Alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah (c.c.)'a hamd olsun. Salatü selam alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) ve tüm inananlarin üzerine olsun.
KISSADAN HİSSE Dervişin biri,
uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşır. Karşısına çıkanlara, kendisine yardım edecek, yemek ve yatak verecek biri olup olmadığını sorar. Köylüler, kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu söyler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip oraya gitmesini salık verirler. Derviş yola koyulur, birkaç köylüye daha rastlar. Onların anlattıklarından, Şakir'in bölgenin en zengin kişilerinden birisi olduğunu anlar. Bölgedeki ikinci zengin ise Haddad adında bir başka çiftlik sahibidir. Derviş, Şakir'in çiftliğine varır. Çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir. Şakir de, ailesi de hem misafirperver hem de gönlü geniş insanlardır... Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir'e teşekkür ederken, "Böyle zengin olduğun için hep şükret." der. Şakir ise şöyle cevap verir: "Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen, gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer..." Derviş, Şakir'in çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür. Birkaç yıl sonra, Derviş'in yolu yine aynı bölgeye düşer. Şakir'i hatırlar, bir uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylülerle sohbet ederken Şakir'den söz eder. "Haa o Şakir mi?" der köylüler, "O iyice fakirledi, şimdi Haddad'ın yanında çalışıyor." Derviş hemen Haddad'ın çiftliğine gider, Şakir'i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır, üzerinde eski püskü giysiler vardır. Üç yıl önceki bir sel felâketinde bütün sığırları telef olmuş, evi yıkılmıştır. Toprakları da işlenemez hale geldiği için tek çare olarak, selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad'ın yanında çalışmak kalmıştır. Şakir ve ailesi üç yıldır Haddad'ın hizmetkârıdır. Şakir, bu kez Derviş'i son derece mütevazı olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır... Derviş, vedalaşırken Şakir'e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir'den şu cevabı alır: "Üzülme... Unutma, bu da geçer..." Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu yine o bölgeye düşer. Şaşkınlık içinde olan biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık hizmetkârı ve eski dostu Şakir'e bırakmıştır. Şakir, Haddad'ın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine yörenin en zengin insanıdır. Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: "Bu da geçer..." Bir zaman sonra Derviş yine Şakir'i arar. Ona bir tepeyi işaret ederler. Tepede Şakir'in mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır: "Bu da geçer." Derviş, "Ölümün nesi geçecek?" diye düşünür ve gider. Ertesi yıl Şakir'in mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır ne de mezar. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmış, Şakir'den geriye bir iz dahi kalmamıştır... O aralar ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük ki, mutsuz olduğunda umudunu tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın... Hiç kimse sultanı tatmin edecek böyle bir yüzüğü yapamaz. Sultanın adamları da bilge Derviş'i bulup yardım isterler. Derviş, sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir. Kısa bir süre sonra yüzük sultana sunulur. Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır: "Bu da geçer" yazmaktadır. Bu da geçer Ya Hû !!! Bir yerlerde okuyup hafızamda yer kalan bu konuyu sizinle paylaşayım istedim. Beni çok etkilemişti ilk okuduğumda, hatta titreme aldı. Ne zaman canım sıkılacak olursa okuyorum. Elde ettiklerime, edemediklerime bakarak düşünmeme sebep oluyor. Kim umar senden vefâyı, Yalan dünyâ değil misin? Muhammed-ül-Mustafâyı, Alan dünyâ değil misin? Aziz Mahmûd Hüdayi ks Hazretleri. Dünya halinde herkes öyle değişik imtihan sebepleriyle karşılaşıyor ki, kimi farkında kimi değil. Kimisi bu imtihanlara kendini kaptırarak heba ediyor. Kimisi kendisini salmış bırakmış, perişan olmuş vaziyette. Ne olacak sonunda? En iyileşmez hastalıklar mı kalıcı, sonu gelmez sanılan fakirlikler mi? Dertler mi baki? Bilemiyoruz kimin ne derdi vardır? Allah cc sana bin yıl ömür verseydi ve bu bin yılı dertle geçirseydin, sonu gelmez ahiret hayatıyla kıyas etme imkanın var mı? "Yok!" diyorsun da, peki nedir bu sabırsızlığın ey nefsim? Kaç yaşındasın sen? 20-30 ? Ya da 40-50? Belki 60-70 ! Öyle ya da böyle hayat bir şekilde geçti sonunda değil mi? Yeri geldi hayıflandın, yeri geldi belki isyan ettin belki etmedin ama içindeki duygular nefret doldu, ya sonra? Kuru bir öfkeden başka bir kazancın oldu mu? Sabır, şükür tevekkül hangi varlıklar için var? Bence; dağlar, ağaçlar, denizler veya hayvanlar için değil! Onlar zaten sabırlı. Senden benden daha sabırlı! Bir ağaca bak mesela; 20 yıldır kıpırdamadan yerinde duruyor. Sen dur bakalım! Veya dağı düşün, milyonlarca yıldır yerinde duruyor. Ona göre sabır değildir de nedir? Ya güneş, yaratıldığı günden beri yörüngesinden bir milim şaşmadan ilerliyor. Olur ya, bir deseydi, "Yeter artık! Her gün aynı yörüngede gitmekten bıktım, bugünde şuradan gideceğim" diyor mu? Konuyu fazla dağıtmadan toparlayayım efendim. Dünyaya geldik artık bir kere. Bundan kaçarı yok. E tabiî ki, kaçmak isteyeni tutan yok, ama nereye? Kâr da elimizde zarar da. Madem geldik dünyaya demek ki boş yere gelmedik. Bunu hepimiz biliriz, bilemeyen yoktur. Bazen güleceğiz bazen ağlayacağız, bazen darda kalacağız bazen bolluk göreceğiz. Bazen belki dertler üst üste gelecek. Biz bilemeyiz ki, dayanma noktamız neresi? Hem bilmiyor muyuz: "Allah nefislere -kullara- taşıyamayacağı yük yüklemez" (Bakara Süresi). İşyerinde 1 ay sıkıntıyla stresle çalışıp maaş alanın hali nasıldır? Derin bir oh çeker sonunda ve sizce hâlâ geçen 1 ayı düşünen var mıdır? Dünya imtihan dünyasıdır ve ölümle son bulan bir hayattır. Ücreti ise Cennet olan mükafat yeridir. Kazanmak dünyadadır. Hani, dünyadayken bitmez sanılan dertlerimiz vardı ya, burada bitmeyen bir hayat var hem de ne akıl alacak nimetler var ne de bitecek bir hayat.
SOHBET - BOŞ GELİRSİN BOŞ GİDERSİN
Her yüz senede bir dünyanın nüfusu değişir, yani yaşayanlar ölür, yenileri dünyaya gelir. Yüz senede bir, cemiyet yok olur, yani değişir. Bir zamanlar başkalarının malı olan şeyleri şimdi biz kullanıyoruz, bizden sonra da başkaları kullanacak. Bir otele gidiyorsunuz, çıkarken diyorsunuz ki; “Karyolayı da götüreyim, şu perdeleri de götüreyim.” Derler ki; “Aklından zorun mu var, bunlar senin değil, buranın malı.” “İyi ama ben burada kaldım.” “Tamam, burada kaldıysan, geldiğin gibi git!” İnsanın ömrü bir kundak beziyle kefeni arasındadır. Birisi az bir parçadır, biri de cepsizdir. Boş gelirsin, boş gidersin. O hâlde sadece senin olan, dünyada yaptığın amellerindir... Elden ayaktan düştüğümüz zaman, yani musalla taşına koyulduğumuz zaman, namaz, oruç, ilim öğrenmek yok artık. Kefenle birlikte defterler kapandı; ancak sadaka-i cariye dediğimiz, bizim sebebimizle hayırlı bir iş olursa, ne âlâ! Bir şeyler öğretmemizin sebebi o. İyi bir evlât, iyi bir talebe, iyi bir hizmet eğer varsa, bu, öldükten sonra da sevap yazdırmaya devam eder. Yoksa ben ihtiyarlayınca, elden ayaktan düşünce, kenarda varlıklarım olsun, yedek akçem olsun, kiralık evlerim olsun diye, fâni bir dünya için yatırımı düşünen bir Müslüman, nasıl olur da, öldükten sonrası için yatırımı düşünmez, buna akıl ermiyor... Başarının en büyük sebeplerinden birisi de moraldir, güvendir, enerjidir. Bir toplulukta muhabbet hâsıl olunca, hizmetler ön plâna çıkar, dedikodular azalır veya yok olur, onun yerine duâ gelir, duâ ise çok hoştur. Tabii hizmetler arttıkça rahmet artar, rahmet arttıkça merhamet artar, merhamet arttıkça bereket artar. Bereket arttıkça herkesin rahatlığı ve huzuru artar. Allah için olmayan işte, hayır ve sevgi olmaz, var zannedilenlerse zaten sahtedir.
ÇOCUĞUNUZA İSİMLE
Erkek : Şamil - Kız : Nedret
Bediüzzaman'dan VECİZE SÖZ.
İnsan ibadetine i'timad etmemelidir ve dâima ibadetinin artmasına çalışmalıdır. İşarat-ül İ'caz - 99
Hakikat Damlaları
*** Izdırap bir taraftan çok önemli bir dua, diğer yandan da insanı harekete geçiren çok güçlü bir dinamodur. ***